Herkesin çok keyif aldığı, yaparken dinlendiğini hissettiği ve çoğu kez rutin iş yaşantısının dışına çıkarak biraz olsun vücudundaki stres ve elektrikten arındığı faaliyetler vardır. Bunlar “hobi” dediğimiz zaman aslında etrafına çok yüksek bir duvar örerek, o alanları kişiselleştirmekte ve eleştiriden arındırabilmekteyiz. Ben de kendime ayırabildiğim zamanlarda spor yapmanın ve birkaç değişik koleksiyon dışında oldum olası “toprağa değdiğim” zaman daha fazla dinlendiğimi farkettiğimden beri ekip biçmek, dikip sulamak ve yetiştirmek işlerine fazlası ile kafa yormuşumdur.

Ankara’da yaşadığım zamanlarda, işyerinden 7 arkadaşımla birlikte ve bizleri bugün bile birbirimize sıkıca bağlı tutan kavak çiftliği hayalleri devam ederken, İstanbul şehir ölçülerinde bu tür bir rençberlik hayali ancak evin bahçesi ölçeklerine sığdırılabilmekte. Kendimi bu yüzden oldukça şanslı hissetmemin en temel nedeni, yaşadığım evin toprak-tohum-gübre-sulama parametreleri ile yeterince çabalayabileceğim bir imkan sunuyor olması.

Kendimi bildim bileli yaşadığım "toprağa dokunma" heyecanı, ondan ne istiyorsam fazlasıyla alabilmem ile ilgili olsa gerek. Dostluğunun karşılığını ödeyebilmem mümkün değil. Sebze ve meyve yetiştirme konusunda duyduğum mutluluk, ne yazık ki henüz bir kazanca dönüştürülemedi, ama en mükemmel domatesin ve en leziz meyvelerin sahibi oluverdik

 


Yabani Otlar birgün tükenebilir mi?

Havaların ilk ısındığı anda , aradan geçen 4-5 ayın özlemi ile bahçemin kendi hobilerime ayırdığım ve sebzelerimi yetiştirdiğim bölümüne ulaştığımda, her sene yaşadığım isyan kendisini tekrar etti. Bütün bir sezon boyunca, teker teker sökerek kendilerinden kurtulmaya çalıştığım sevgili "yabani otlar" bana baharı müjdelemek için yine ve daha kalabalık bir şekilde yerlerini almışlardı. Kendilerinden ayırabildiğim (bunu "kurtarabildiğim" şeklinde ifade edersem aslında daha yerinde olacak) alanlarda sebze ve çiçek yetiştirmeye çalışmanın zorluğunu bana tekrar anlattılar. "Buralar bizden sorulur!" seslerini duyar gibi oldum her adımımda. 

 

Üzerlerindeki adımımı kaldırdığım anda, geçici olarak eğildikleri yerden doğrulan bu otlara bakarken, bir anda onların bana kötülük ettiğini ve hayatımdaki kötülüğü simgelediklerini düşünür oldum. Ben onları yolarak ve yok ederek, yerlerine çiçek ve sebze koymak isterken de "iyiliğe" yer açmaya çalıştığımı düşünmek istedim.

Birdenbire bu otlarla mücadele benim için bir anlam kazandı ve bu sene onlara karşı yapacağım mücadeleyi planlar durumda buldum kendimi.

Ve farkettim ki; 

  • Kötülük ne kadar yaygın ve kendisine bulduğu her boşluğu doldurmak için saldırgan. Ve iyilik, bunların arasında kendisine yer bulmak için ne kadar çelimsiz ve çaresiz. 
  • Herşeyi kendi haline bırakırsan, kötülük bir anda her yeri sarabiliyor, iyilik için ise durmak tükenmek bilmeden bir mücadele ve özen gerekiyor. 
  • Kötülük sürekli toprağın altında bir yerlerde yaşıyor ve boş bir anımızı bekliyor, iyilik ise sürekli olarak canlı tutulmak zorunda.
  • İyilik ve onun yayılması çok zor ama mükafatı çok büyük ve tatmin edici. Lezzeti, tüm zorluklara ve mücadeleye değer. 
  • Dünyanın hakimi korkarım kötülük, kurtarabildiğimiz alanlara iyilik ekiyoruz.

İşte sanırım ben bu nedenle bahçem ile uğraşmayı seviyorum...

 


Kompost Eleği (Compost Sifter)

29.04.2015 15:01

Bir Kompost Eleği tasarlamak ve sonrasında da yapmak, hatta bu süreci uykusuz kalma pahasına heyecan ve tutkuya dönüştürmek kaç kişinin aklına gelir bilmem, ama normal insanların hiçbirisinin aklına gelmeyeceğinden adım kadar eminim. 

Yaklaşık 6-7 yıldan beri bahçemdeki ve evdeki organik atıkları kompost gübre yapımında değerlendiriyorum ve bu atıkları (asidik olmayan tüm mutfak atıkları, çim kesikleri, dallar ve kuru yapraklar) kendi yaptığım bir kasa içerisinde bekletiyor ve bir senelik bir sürede dekompoze olarak  verimli bir toprağa dönüşmelerine ortam hazırlıyorum. Sonrasında da mevsim başında, bu verimli kompostu, meyve ve sebzelere katkı olarak kullanıyorum. 

Bir süredir farkettiğim bir engelim vardı. Bu kompostu elemem gerektiği halde zorlandığım için ihmal ediyor ve gelişigüzel kullanıyordum. Özellikle tam olarak dekompoze olmamış olan kuru dallar çürüme süreçlerini tamamlanmadan toprağa seriliyorlardı. Bu nedenle bir "elek" projesi yapmayı ve hem bu kompostu hem de solucan gübresini (bir başka yazıda anlatacağım) hasat ederken kullanmayı düşündüm. Bu eleğin, kullanım esnasında minimum yorgunluk vermesi ve özellikle de solucan hasadında kullanılırken de solucanlara en az zararı verecek şekilde tasarlanması öngörülmeliydi. Aslında bu tür projeler de olmasa boş yere Makine Mühendisliği eğitimi almış olacağımı ve ODTÜ'nün o zaman için en zor sayılan bölümünde ömrümün en güzel yıllarını boşa harcamış olduğumu düşündüğümden, hazırlık çalışmalarının suyunu çıkartmakta olduğum ve hobi projelerin haketiğinden daha fazla milimetrik hesap yaptığım söylenebilir. Sevgili eşim Belma bu konuyu unuttuğum zamanlarda sıkça yardımıma koşuyor.

Sonuç olarak tasarım;  tekerlekler üzerinde kolayca hareket edebilen bir elek sistemine ve elenen kompostun da içinde birikeceği bir el arabası olarak şekillendi. Bu aslında literatürde "compost" veya "soil sifter" olarak yer almış olan bir sistemden esinlenmiştir. 

Uzun süre arayıp da bulduğum zaman beni çocuklar gibi sevindiren "El Arabası" da tamamlanınca proje sonuçlandı, şimdi ilk eylem için kompost başı yapmayı bekliyor.