Peroneus Longus'un Dostluğu...

Yıllardır süregelen beraberliğimize karşın, kendisi ile yakın dostluğumuz birkaç hafta öncesine dayanıyor. Ben onu bugüne kadar yeterince önemsememiş olduğumu anladığımda bile, bana söylediklerini doğru dürüst kavrayamadığım için, hayatımdaki yerini ve simgelediği özelliğini bir türlü farkedememişim. 

Yıllar sonra açık havada koşmaya başladım.  Yaptığım hiçbir “şey” i, “öylesine” yapmayı beceremediğim için, koşmaya başladığımın henüz ikinci haftasında konu artık kontrolden çıkmış ve müdahale zamanı ne yazık ki geçilmişti.  Hergün kilometrelerce koşmayınca sanki bir şeyi az yaptığımı ve hatta “eksildiğimi” düşünür hale geldiğim zaman, benim için kritik seviye çoktan geride kalmıştı. Üstelik amacım koşmak ve sadece koşmaktı.

Koşu mesafeleri uzamaya ve tempolar alışılmışın üzerine çıkmaya başlayınca, hem yapacak başka birşey olmadığından ve hem de algılar farklı çalışmaya başlayınca, insan “kendi başına kalmanın” avantaj ve dezavantajlarını yaşamaya başlıyor. Haliyle benim karşıma da ilk önce “ağrılar” ve “sızılar” çıktı.  Daha önce tanışmadığım, alışık olmadığım doz ve şekillerde. Her adelenin kendine has bir sinir sistemi ve ağrı türü olduğunu farkettiğim zaman, bu “sayın” adeleler ile iletişim kurmanın ileride işime yarayacağı düşüncesi kapıldım. Kendilerine önce kendimce isimler koydum ve güzel güzel dinledim.

Bir tanesinin sesinin, tüm diğerlerini bastırırcasına daha yüksek olmaya başladığı zaman ise onun gerçek ismini öğrenme zamanımın geldiğini anladım.  Peroneus Longus… (PL)

Her iki ayağımda da birer tane olmasına rağmen benim “sol” ayağımdaki ile dostluğum çok ilerledi.  Daha önceleri yaptığım hiçbir sporda kendini bana hissettirmek zorunda kalmamış olan PLyi biraz tanıyıp ve biraz hakkında araştırma yapınca hakikat ortaya çıktı. Spor salonlarında, koşu bantlarında koşmaktan daha farklı yaptığım tek hareket, PL’i rahatsız etmişti.  Koşu bantlarının hakim hareketi “yürüyen bir zeminde ilerleme” olduğundan, teknik olarak aslında sadece yerinde zıplayan bir kütle, açık havada hareketlenince ilerlemek için PL den yardım istiyordu.PL’in kardeşi PB (Peroneus Brevis) ile birlikte, insan vücudunu yürütmek ve koşturmak ile ilgili tüm ayak ve bilek fonksiyonlarının içinde bulunduklarını öğrendim. Bu kaslar bize yerimizde zıplamanın ötesinde bir hareket kabiliyeti sunuyorlardı.

Başlangıçta bu yazıyı sadece koşmayı sevenler için yazmış olduğumu düşünebilirsiniz. Hatta, bu yazıda bir sürü hata arayacak doktorlar da olacaktır. Ama benim bu yazı için daha masum ve farklı nedenlerim var…

Doğal olarak, PL in sızlanmalarını ve bana yaşattığı ağrıları ilk önce laktik asitle, esneme ile ısınma ile ilişkilendirmeyi düşündüm, ama dostluğumuz geliştikçe aslında bana ve bilinçaltıma kendisini bir simge ve sembol olarak yerleştirmesine olanak veren farkı keşfettim.  PL benim için zıplamanın değil, ileriye doğru hareketlenmenin sembolü olmuştu.

Bunu farkettikten sonra, koşmaya bakışım da değişti ve gelişti. PL ile birlikte amaçsızca yerimizde zıplamak yerine, ileriye doğru ve farklı bir tempo yakalanabilir miydi ?

Cevabı bulmam çok uzun sürmedi… Bu fırsatı “bir amaç uğruna koşmak” konusuyla buluşturduğum zaman, kendimi bir anda hem ruhsal, hem fiziksel ve hem de “sosyal” açıdan daha da kuvvetli ve dinç hissettim. Artık yarışlarda “bağış toplamak” için koşacaktım.

Ülkemizde bu işin öncülüğünü yapan “AdımAdım” grubu ve yaptıkları işler bu düşünceme büyük bir ışık tuttu.

Bu metaforu bu kadar önemli kılan tek özelliğin harekete geçme farkındalığı olmadığını biliyorum. Yıllar boyunca hemen her sporu yaptığım için de,  PL’in dostluğuna neden sarıldığımın farkındayım. (*)  Çünkü, o benim için yerinde boş boş zıplamaya alternatif arayan ve yaratan bir arkadaş. 

Hepimiz normal yaşamımızı büyük bir telaşa ve gürültüye dayamışız, ve ne yazıkki bir çoğumuz farkında olmadan koşu bantlarında terliyor. Sanmayın ki koşu bantları sadece spor salonlarında bulunuyor. Hepimiz iş yaşamımızda, bizlere işverenlerimiz tarafından sunulan veya kendimiz için ürettiğimiz koşu bantlarında terlemiyor muyuz ? Haftada 40 saatten fazla, üzerinde ter attığımız bu bantlarda kendimizi perişan etmiyor muyuz?  Relatif olarak yerimizden hiç kıpırdamadan ve hatta hiç ilerlemeden , sadece zıplayıp durmuyor muyuz? 

Konfor alanlarımız içerisinde kaldığımız sürece, bulabileceklerimiz veya bize verilecekler daha farklı olmayacaktır. Bulduklarımız veya geldiğimiz noktalardaki tüm mutsuzluklarımızı düşündüğümüzde, önümüzdeki “hareketsizlik” tuzağından çıkamadığımızı göreceğiz. 

Kendimize soracağımız soru :

“İşim veya yaşamın, şekilsel veya dönemsel olarak kendisini tekrar ediyor mu?  Eğer öyleyse, bunu değiştirmek ve kendimi ileriye doğru hareketlendirmek için neleri farklı yapabilirim?”

ya da;

“Bugün neyi yapmaktan geri kalıyorum ki; eğer yaparsam, kendimi ileriye doğru ittirmiş olurum?”

Bulunduğumuz “durum” dan (bu durumu siz okuyanların hayal gücüne bırakıyorum) birkaç adım daha öteye gidebilmek için sizi itecek olan kuvvet ve mekanizma ayaklarınızda var.  Yerinizde zıplamaya son verip, koşu bantlarınızdan inerek ve konfor alanlarınızı biraz olsun değiştirerek, onunla tanıştığınız zaman, yetenek ve sınırlarınız karşısında çok şaşıracaksınız. 

İçinizde bir yerlerde sizinle tanışmayı bekleyen enerjileri keşfedin.


 

(*) 2015 İstanbul Maratonunda ben ve dostum PL , ODTÜ Burs Fonuna bağış toplamak için koşacağız. Bu konu ile ilgilenenler veya daha da ileriye gidip burs fonuna katkıda bulunmak isteyenler www.istodtumd.org sitesinde her türlü bilgiyi bulacaklardır.  Kendileri adına koşmak bizim için büyük bir mutluluk ve gurur kaynağı olacaktır.