CRM ve Domateslerim

Kendime ayırabildiğim zamanlarda spor yapmanın ve birkaç değişik koleksiyon dışında, “toprağa değdiğim” zaman daha fazla dinlendiğimi farkettiğimden beri ekip biçmek, dikip sulamak ve yetiştirmek işlerine fazlası ile kafa yormuşumdur. İşte bu imkanı değerlendirerek ulaştığım noktada 2013 yazında, tanesi 1 kilonun üzerinde büyüyen ve Anadolu’nun en özgün ve tohumu bozulmamış “pembe” domateslerim ve onlarla ilgili deneyimlerim,  zayıf yakalandığım bir anda alçakgönüllüğümü yenmiş ve fotoğraflanarak Facebook'da paylaşılmıştır.

Beni asıl şaşırtan olay, aslında domatesleri bu kadar büyütebilmek ve aynı zamanda bu kadar lezzetli kılabilmek değil, facebook’ta paylaşıldığı andan itibaren tetiklediği tartışma ve paylaşımlar olmuştur. “Deneyim” paylaşıldığında hemen el değiştirecek gibi algılanılmaya başlanan ve bu hali ile “tecrübeden” uzaklaşan bir lokma sanılmakta.


Tepkileri 3 ana grupta toplamak mümkündü:

1. Grupta Hazırcılar vardı.. Bu grup, komşu payı şeklinde , “getirsene biz de yiyelim/tadalım” peşindeydiler.

2. Grupta Kolaycılar toplandı.. Hemen fide ve tohum talebi ile “benim de olsun” isteyenler.

3. Grup da ise Meraklılar ve Araştırmacılar…. Bilimsel ve deneyim sorgulayıcı sorular ile domates süreçlerimin detaylarına daldılar.

Sosyal medyada tüm paylaştığımız "deneyimlere" aldığımız tepkiler de sanki bu şekilde gruplanmaktalar. Sosyal paylaşımlara "kolaycı" yönlerimiz ile bakarak, başkalarının deneyimini kopyalayabilmek konuların ve bazen de gerçeklerin önüne geçiveriyor. Benim verdiğim tohum, benim yaptıklarımı yapmaz isen; benim kendilerine sağladığım toprak, doğal kompost, havalandırma, sulama, koltuk ve tepe alma işlerini yapmaz isen, tanesi 1 kilo kadar olamayacak, olsa bile lezzeti tutturamayacaksın.

İşte deneyim karşısındaki insani ve çoğunluk refleksi , "kolaycılık" etrafında gruplandığından, kendisi denemek yerine başkalarının sonuçlarına ulaşmaya çalışmak "tembelliği" ister istemez filizlenmekte ve her toplum kademesinde baskın hale gelmekte.

Bu deneyim alışkanlığı İş Uygulamalarımızın en temel alanlarından birisi olan "CRM" in de kabuk değiştirmesine neden oldu. Bu alandaki, hiç kuşkusuz ki, en derin ve en belirsiz gelişmeler CRM'in adını CX (Customer Experience) olarak değiştirmesine kadar sürdü. Bir zamanlar, CRM adı altında "ilişki yönetimi" gibi düşünüldüğünde kendisine biçilen "pasif" rolden hızlıca sıyrılan "müşteriler", bütün acımasızlıkları ile CX dünyasına yön vermeye ve şirketleri, kendilerini 7x24 dinlemek zorunda bırakıyorlar. Bunun bir tane ve çok temel nedeni var, o da sosyal medya üzerinden insanların "deneyim" paylaşma ihtiyaçları. İyi-kötü, doğru-yanlış, mutlu-mutsuz tüm deneyimlerini, bıkıp usanmaksızın internet ve sosyal ağlar üzerinden, biraz da hoyratça, dağıtmaktalar.

Yapılacak bir seyahat programı ve otel tercihi öncesinde, en temel referans noktamızın, diğer müşterilerin deneyimleri ve verdikleri notlar olduğunu düşünürsek, kendilerine verilen motları ihmal eden şirketlerin yaşam hakkının pek kalamayacağı veya notlarını düşüren alanları daha fazla hiçe sayamayacakları görülmektedir. Internet üzerinde deneyim bir mayın gibi dolaştığından, elinde bunu silah olarak kullanan tüketiciler/müşteriler uzun bir süre bunun tadını çıkartacağa benzer.