Dünya geriye gidiyor...

Kopernik ve onu takip edenlerin, her şeyi göze alarak ve tüm “dünya merkezli” gökbilim ve evreni anlayabilme kurgularını geride bırakarak, dünya ile güneşin yerini değiştirmesinin üzerinden 500 yıl geçmiş. Aradan geçen bunca zamana rağmen çözmekte zorlandığımız öyle bir kabulleniş var ki, ona teslim olsak da olmasak da, etkilenmeden yapamıyoruz.

Bundan yaklaşık bir sene önce Kopernik’in peşinde bazı değişimler aramıştım. Bir sene önce yazdığım konulardan bugün bir sene daha yaşlı, bir sene daha uzak olsam da, bir senelik “farkı” başka yerlerde, egzersizi biraz daha ileriye götürerek bakış açımı değiştirecek kapılarda arıyorum.

Konu ile doğrudan ilgisi bakımında “önemli”, yakın çevremde çok sevdiğim bir çok kişinin yarattığı etki alanı ile beni de etkileyen ve kütlesinden beklenmeyecek kadar büyük tesir üretebilme potansiyeli olan bir gezegenden bahsetmek istiyorum. Merkür...

Kopernik öncesinde, yani dünyanın merkez olduğu ve geri kalan tüm gezegenlerin etrafımızda döndüğünü kabul ettiğimiz günlerde insanları “geriye doğru gidiyormuş” gözlemiyle şaşırtan bu garip ve becerikli gezegen, Kopernik tarafından referansların düzelmesi sonrasında bile astrolojinin kutsallarından birisi olmaya devam etmekte ve biz dünyalılara ayar vermeyi sürdürmektedir. (Bu arada; dünyasal bir gözlemde, hemen tüm gezegenler geri gidiş algısı yaratsalar da, biz Merkür konusunda odaklanacağız, çünkü en çok onu konuşuyoruz)

Merkür, güneşe en yakın gezegen ve ismini antik Roma’nın ticaret, kazanç ve belagat tanrısından  alıyor. Tanrı Merkür’ün aynı zamanda tanrıların habercisi olması, onu iletişim tanrısı haline de bir güzel getiriyor. Merkür’ün isminin Latince Merx (merchandise , ticaret), Mercari  ( ticaret yapma ) köklerinden geldiği düşünüldüğünde de, hızından dolayı (kanatlı sandalları ve başlığı) bu gezegene isim babası olması doğal karşılanmalı.

Merkür’ün geriye gidişlerinin biz dünyalıları neden bu kadar etkilediğini bulabilmek için biraz empati yapmamız ve Merkür’ün gerçekleri ile tanışmamız da yarar var.

·      Öncelikle Merkür bizim güneş sistemimizde ailenin en küçüğü olduğu için de “göz bebeğimiz” durumunda.

·      Güneşe en yakın gezegen olduğu için,  güneşi bizden 3-4 kat daha büyük görüyor.

·      Yörüngesi en eliptik yörünge olduğu ve tuhaf dönüşü nedeniyle, bir gün içerisinde güneş iki kerede doğmakta ve gün sonunda da iki kerede batmakta.  Ama bir Merkür günü 176 dünya günü uzunluğunda.

·      Bir Merkür yılı, güneş etrafındaki dönme hızı ile orantılı olarak 88 dünya günü sürüyor.

·      Güneşe yakın olduğu için haliyle biraz da sıcak.. Yörünge yapısından ve günlerinin çok uzun olması nedeniyle , Gece ve Gündüz arasındaki sıcaklık farkı yaklaşık 530 C.

·      Atmosferinde, Oksijen, Hidrojen, Sodyum, Helyum ve Potasyum gibi bildiğimiz atomlar var. Ama seyrek oldukları için hem güneş ısısını ellerinde tutamıyor ve gece boyu soğuyorlar, hem de kendilerine çarpan meteorları yakıp yok edemedikleri için de gezegenin yüzü oldukça delik deşik.

·      Etrafında dönen bir uydusu yok.

·      Su bulunduğuna ilişkin hiçbir iz yok. Belki çok derinlerde...

Bu mütevazi özellikleri ile bakıldığı zaman kendi halinde olan ve insanoğlunun üzerine yerleşmek için hiçbir çekiciliği olmayan bu gezegen, neden bizi bu kadar rahatsız etmeyi başarıyor benim asıl merak ettiğim de bu.

Kendime hangi soruyu sorarsam sorayım , bu gezegenin benim (biz dünyalılar) için senede 3-4 defa yaptığı ve her biri 3,5 hafta süren dansının bana olan etkisini matematiksel olarak çözümlememe yetmiyor ve yetemeyecek.

Bu gezegen geriye gidiyor göründüğü zamanlarda yarattığı illüzyona Merkür Retrosu diyoruz.  Ve bu süre, belki Romalılardan beri geleneksel olarak karmaşıklık, gecikme, aksilik ve hayal kırıklıkları ile eşleştirilmekte. Bu Retonun, “düzgün gidişleri terse çevireceği” inancının, tüm hayatı senede yaklaşık 80-90 günlük bir endişe dönemine hapsediyor olması da ayrı bir kaygı konusu.

Her sene değişmekle birlikte 2016 senesinin Retroları :

·      Ocak 5 ile 25 i arası

·      Nisan 28 ile Mayıs 22 arası

·      Ağustos 28 ile Eylül 22 arası

·      Aralık 19 ile 31 arası ...

Halbuki, bu gezegenin Kopernik’ten bu yana anlayamadığımız hiçbir eğilimi, yönelimi, gizli ajandası/planı, dönekliği, misyonu yok. Sadece biz dünyalılara göre daha küçük bir yörüngede ve bizden daha hızlı dönmesinden kaynaklanan bir algımız var, bizim gözlem açımızdan onun geri gittiğini düşündüren. Üstelik de adını aldığı ticaret, kar/kazanç ve iletişim tanrısı ile de ilişkilendirildiği zaman, yaşam üzerinde potansiyel bir tehlike arz ediyor. Kendisine atfedilecek bir sürü olumsuzluğa da böylece çanak tutuyor.

Merkür geriye giderek bize, sözleşme imzalamaktan uzak durmamızı, seyahatlerimizin uzama ihtimaline hazır olmamızı, karar vermek için ilave zaman harcamamızı işaret ediyor, iletişim bozukluklarına hazır olmamızı öğütlüyor.

Merkür Retro’sunun “problemler” için en uygun zaman olduğunun düşünüldüğü bir ortamda yaşamanın zorlukları küçümsenemez.

Etrafımda bu konuda uzmanlaşmış ve fikirlerine çok büyük önem ve değer verdiğim kişilerin “yapılmaması gerekenler” listelerini duydukça ve düşündükçe, aslında İletişim ve Etkileşim Tanrısı Merkür’ün bu “kutsal”a inanmayanlara da etki yaptığını ister istemez hissediyorum.

Kaynağı ne olursa olsun, senede 80 gün bir garip gezegenin hiç bir kasti olmadan ve yanmamak için güneşin etrafında telaşla dönmeye çalışırken ki momentumuna, onu yanlış anlayarak veya algılayarak kimi yakıştırmalarda bulunuyor olmanın, biz dünyalıları yine Kopernik öncesine götürdüğünü düşünüyorum.

Sanki dünyada ve çevremizde her şey düzenli ve hep ileriye doğru gidiyormuş gibi, kendimize seçtiğimiz bir “günah keçisi” gezegen üzerinden mazeret ve sığınacak limanlar yaratıyoruz. Hele dünyanın bizim bölgemizde yaşayanlarının, gidişatı tersine çevirecek her küçük umuda ihtiyaç duydukları bir dönemde, coğrafyamızda savaşsız yaşanabilen bir metrekarelik yer bile kalmamışken, giderek daha bireysel, giderek daha yalnız yaşamak kaçınılmazlaşırken, bu Retronun kaygı nedeni olmasını anlayamıyorum. “Bırakalım nereye istiyorsa dönsün biz kendi işimize ve ilerlememize bakalım” diyesim geliyor...

Yine de bu Retro dönemlerine olumlu bakabilmek de mümkün...

Aslında, yaşamda tüm geri gidişlerin, “kaynağa” doğru bir hareket olduğunu düşündüğümüz zaman, içimize dönüp bir muhasebe yapmak için doğru bir zamanın işaret edildiğini düşünmek ve bu nedenle de yeni şeylerden ve adımlardan uzak durmak için mistik bir dinginlik kurgulaması yapmak, benim gibi bir mühendisin bile aklını çelmiyor değil hani. Bu “yaşam molası” bizlere ihtiyacımız olan arınma imkanını da sağlayarak, geçmiş bilginin üzerine yeni bir anlam inşasına da katkı sağlayabilir.

Sanırım, yaşamın kendisini çeşitlendirmek ve zenginleştirmek için bu tür ritüellere ihtiyacı var. Çağlar boyunca kolektif bilinç veya bilinç altımız bize bu sevimli oyunları ve dersleri sunma konusunda oldukça da bonkör davranmış. Bu 80 gün işte bu nedenle çok ama çok anlamlı olabilir.

Nereden gelip nereye gittiğimizi hatırlamak, tamamlanmamış işlerimize odaklanmak, yeni adımlardan çekinmek ve durup bir güzel “soluklanmak”,  çok değerli olmalı. Bu senenin son retrosu Aralık ayının 19’u ile 31 arasında. Buyurun size 2016 senesini muhasebesi için bir fırsat, keşfedin pişmanlıklarınızı. Yeni yıl hediyelerinden de kurtuldunuz bu sene, 2016 senesi şirket bilançonuzun bile bir mazereti var. Merkür’den daha mı iyi bileceksiniz...

Ama beterin beteri var.

Bir de kendinizi Merkür’lülerin yerine koyun ve dünyayı seyrederek hiçbir iş yapamaz hale gelişlerini hayal edin. Onların perspektifinden dünya sadece 80 gün ileri gidiyor, gerisinde hep geriye... Bir de hızları nedeniyle güneşin etrafını 88 dünya gününde döndüklerini düşünsenize. Yılda ellerinde adam gibi 8 gün kalıyor. Halimize şükredelim...