Düşünceyi yakabilir misiniz ?...

images-2.jpg

Roma’nın daracık sokaklarının arasından kıvrıla kıvrıla yaklaşacaksın o meydana, insanlık utancının baskısı adımlarını geri geri götürecek, damarlarının en uç noktasında yaşayacaksın ürpertinin aslını. O karanlık heykelin aydınlattığı Compo de Fiori meydanında ibretle dikileceksin karşısında, en çok bulunmak istediğin yerde olacak ama başını kaldırıp heykelin gözlerine denk gelmemek için bakışlarını kaçıracaksın.

Seni delip geçen o bakışların acısı içerisinde, bugün beş yaşındaki bir çocuğun bile rahatlıkla söylediklerini, 1600 senesinde söylediği için, diri diri yakılışını hissedecek, kendini söndürmeye çalışacaksın.

Kendisine ölüm fermanını okuyan engizisyon yargıcına “Benden daha çok korkuyorsun, ölümümü bildirirken..” diyebilmek için yaşamış, yaşamını taçlandıracak olan ölümünü kabullenmekte tereddüt etmemişti, üstelik kimse onu buna zorlamamışken.

Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım.” diyordu, düşünce özgürlüğünün ilk havarisi Giordano Bruno.

Giordano Bruno, düşünce tarihinin en zorlu koşullarında, acımasız ve toleranssız bir baskı döneminde, bu baskının da en acımasız olduğu İtalya’da, Kopernik ile Galileo arasındaki döneme sıkışmış bir yaşam sürmüştür. 

flammerion.jpg

Geosentirik, yani dünyanın evrenin merkezi olduğu, kilise kabulünü değiştirecek olan teorilerini öldükten sonra yayınlatacak olan Kopernik’ten 5 yıl sonra dünyaya gelmiş; Heliosentrik, yani dünya ve gezegenlerin güneşin merkezinde bulunduğu, bir güneş sisteminde yer aldıklarını keşfettiği teleskop ile ispat edecek olan Galileo’dan önce yaşamıştır.

Bruno, (1548-1600) belki de düşüncelerini ölümü pahasına savunma kararlılığını göstermiş olan ilk filozof, rahip ve gökbilimci olarak Rönesans felsefesini şekillendirenler arasında yerini almıştır. Öyle ki, düşüncelerini dizginlemeyi başaramamış ve sonsuz, merkezsiz ve büyüyen uzay tanımlarını ilk seslendiren olarak da Kopernik’in ötesine yürümüştür.

Kopernik kuramından yola çıkan güneş merkezli Bruno savları, Kilisenin tüm kabullerine ters düşüyor ve de bunların coşku ile savunulması da tutucu Kilisenin öfkesini besliyordu.

images-5.jpg

Soylu bir ailenin çocuğu olarak on beş yaşında girdiği manastırdan kaçmak zorunda kaldığı gün, kendisini yakacak olan ateşin fitilini elinde taşıyordu. Düşüncelerini söylediği her ortamdan ve şehirden kaçmak zorunda kalan bir yaşamı sürdürmenin zorluğu içerisinde önce İtalya’dan sonra kıta Avrupa’sından kovulmuş ve düşüncelerini yeşertebileceği imkanları bir süre için İngiltere’de bulabilmiştir. 40lı yaşları onu tekrar İtalya’ya geri getirmişse de, ders vermek üzere davet edildiği üniversitenin rektörü tarafından engizisyona ihbar edilerek yakalanmıştır. Sekiz sene sürecek olan davası boyunca, düşüncelerinden geri adım atması istenir ve hata yaptığını itiraf etmeye davet edilir, ağır işkenceler altında.

Düşünceleri 1600 senesinin Şubat ayında ölüme mahkum edilir ve sapkın fikirlerinin yakılmasına karar verilir.

download.jpg

Merak ettiniz mi hiç, yakılan düşüncenin dumanı ne renktir ?.

Compo de Fiori’de o simsiyah heykelin önünde dikildiğinizde, o duman size bembeyaz görünür, tam da “gerçeğin” renginde.

İşte 1600 den bu yana, düşünce yolculuğu özgürlüğünü kazanmıştır. Bruno’nun külleri savrulurken havaya, gerçeğin rengi ile bütünleşip Aydınlanmanın yoluna ışık tutmuştur..

Bugün ne düşünebiliyorsak korkmadan, belki de ona borçluyuz. Ölüm pahasına vazgeçmemenin ve düşüncesinde ısrar etmenin heykeli işte bu nedenle değerlidir. Hatırlamak ve farkında olmak lazım…

Başkaları ile birlikte olmadığımız tüm zamanlarda kendi başımıza yaşarız. Bu zamanların tamamını ise kendimizle konuşarak yani düşünerek geçiririz. Kendisini baskı altında hissetmeyen veya baskı altında kalmaya itiraz eden zihinlerin düşünceleri ise bu nedenle kendini bastırmaya yönelik bir güç savaşı durumuna döner. Bu savaştan pozitif sonuçlar ile ayrılabilmenin tek yolu ise, kendi başımızalığın tadını çıkaracak bir özgürlük hissi yaşamaktır. Bu baskılardan arınmışlık ve düşüncede olsun sınırsızlık hissi, belki en imkansız, belki en asi, belki en sıra dışı, ama çoğu kez geliştirici ve keşfedici süreçlerimizi canlı tutacaktır.

Zamanımızın %80’ini düşüncelerimizle bir başımıza paylaştığımızı fark etmek ve bu düşünsel özgürlüğü sonuna kadar kullanmak zorundayız. Her ne yapıyorsak yapalım, zihnimizde kıvılcımlanan özgür düşüncelerin alev almasını kolaylaştırmalı ve korumalıyız.

İşte Bruno bu yüzden çok değerli bir simge veya bir metafordur. Ne düşünüyorsak farklı, özgün, sınırsız, korkusuz, ve baskısız düşünmeli, sonrasında da bu düşüncelerin, kendilerini yine özgürce ifade edebilmelerinin yolunu bulmalıyız.

“Herkesin görüş ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, görüş edinme ve herhangi bir yoldan ve hangi ülkede olursa olsun bilgi ve düşünceleri arama, alma ve yayma özgürlüğünü içerir.” (İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 19. Maddesi)

Bu hakkı sonuna kadar kullanmak ve düşüncelerin ifade şansı bulabilmesini denemek zorundayız. İnsan olduğumuzu hatırlamanın ve Bruno’nun sırf biz bu hakka kavuşabilelim diye yakılmayı kabullenmesini karşılıksız bırakmamalıyız.

O heykelin gözünün içine işte o zaman bakabiliriz…

campo-de-fiori.jpg