Kendin ol !... Diğerleri çoktan kapıldı...

Bulaşıcı bir iş dünyası hastalığı... Kendini "başkası" ile gerçekleştirmek.

Varoluş nedenlerinden veya hedeflerinden  birisi olarak ele alındığı zaman üzerinde felsefe yapmanın daha da kolaylaştığı konulardan olan “kendini gerçekleştirmek”, temelde “olmak”, “olgunlaşmak”, “tamamlanmak” kavramlarına yaklaşır. İşte bu yaklaşım nedeniyle de, üzerinde düşünmesi en keyif verici ve özgür konulardan birisi olarak belirginleşir. 

Ne yazık ki, yaşamımız büyük bir bölümünü işgal eden iş dünyası, bu gelişim sürecinin, yani “ kendini gerçekleştirmek” (Self-Actualization) eyleminin en büyük yanılgı alanlarından veya tuzaklarından oluşmaktadır.

İş dünyası, başarılı formların tekrarlanması ve kopyalanmasını çok sever. Bu örnekleri bulduğu zaman, ne pahasına olursa olsun onu kopyalayarak çoğaltmak ve yaygınlaştırmak ister. Onun rekabetçi ortamı da ne yazık ki buna çanak tutmaktadır. Kurumsal kültürler, çalışanları birbirine benzetmek suretiyle “tektip”leştirecek aşıları yapmayı da eğitim sistemlerinin en merkezine alıp koymaya bayılırlar. Farklı ve özgün davranış ve çalışma şekilleri, motivasyon türleri iş dünyasının başetme becerilerinin dışındadır, sevmezler kalıba girmeyenleri.

Sadece “rol” amaçlı kalacak modellere bir itirazım olamaz çünkü iş dünyası bizim bir insan olarak otantik yapımızın dışında olduğu için ve o dünya içerisinde yapmakta olduklarımız bir “rol”den ibaret kaldıkları sürece anlamlıdır.

Ancak; işin kolayına kaçmayı, “Pratik” bir beceri ve zaman kazandırıcı bir fırsat olarak düşünenler ne yazık ki bu tuzaklardan kendilerini koruyamazlar ve kendilerine “rol model” olarak kabul ettikleri kişilere benzemeye çalışırken, kendi “otantik” ve “özgün” zenginliklerine en büyük zararı verirler.

İnsanoğlunun bilinçaltındaki tüm davranışları, en yalın hali ile kendisini “tamamlamak” ile ilgili. Çocuk olarak “eksik” doğuyor ve hayatımız boyunca “tamamlanmaya” çalışıyoruz. Her yeni yaşam ile birlikte tamamlama süreci en baştan başlıyor, çocuğun ve sonrasında insanın içerisinde bulunduğu çevrenin sınırlarına kadar doluyor.

Yaşamın kazanacağı anlam ile bu bireysel “tamamlanma” sürecinin doğrudan bir ilişkisi var. İnsanlar,kendi kendi gelişim süreçleri içerisinde, tamamlanmış olan hallerinin peşinden koşarak yapıyorlar, her ne yapıyorlar ise.

Bunca telaş ve yaşamımız boyunca çıkarttığımız bunca gürültü kendi “tamlığımızın” peşinden koşmak ile ilgili? Kendisini bizden daha fazla tamamlamış olanlara hayranlığımız ve hissettiğimiz eksiklik, bu yarım olma duygusundan veya yarım kalma korkusunda ileri gelmiyor mu?

İş yaşantımızın  bizim değerlerimizi ve zenginliklerimizi süpürüp yok etmesine izin vermek “kendimizi gerçekleştirmek” yolunda yaşamımıza yapabileceğimiz en büyük haksızlık. Otantik değerlerimiz güçleri, kendimizi tamamlamak için seçtiğimiz “geçici” modellerin hiçbirisinde olamayacak kadar kuvvetlidir.

Birisine benzemeye çalışmak, iş dünyasının hedeflerine hizmet etse bile kendi potansiyelimizi, benzemeye çalıştığımız modellerin kapasitesine hapsedeceğinden özgünlüğümüze ve kendimizi gerçekleştirmeye vuracağımız en büyük darbe ve zarar olacaktır.