Devlerin omuzunda cüce olmak

En yaygın ve en bilinir kullanımının sahibi Isaac Newton olsa da, paha biçilmez bir derinliğe sahip olan 1000 yıllık bir metafor.. Daha öncekilerin sağladıkları ilerlemenin kişiye taban oluşturması ve böylece gelişimin büyüyerek devamlılığının sağlanabilmesi..

“Dwarfs standing on the shoulders of the Giants” (Nanos, gigantum humeris insidentes (Lat.))

İlk izlerini, teolog ve yazar Salisbury‘li John’un 1159 tarihli çalışmalarında gösteren ve sonraları Isaac Newton tarafından kullanıldıktan sonra yaygınlaşan bu metafor, bir devi kabullenmeyi ve onun yanında kendini bir cüce gibi hissetmeyi ama bunu da bir güce dönüştürebilmeyi kurguluyor.

Diyor ki; “Bizler, devlerin omuzlarında oturan cüceler gibiyiz. Onlardan daha fazlasını ve daha uzağı görebiliyoruz. Ama onlardan daha yüksekten baktığımız ve daha güçlü bir görüşümüz olduğu için değil, onlar tarafından yükseltildiğimiz  ve taşındığımız için.”

Ben bu metaforu ne zaman hatırlasam, önce aklıma , bir çocukken omuzuna çıkmayı sevdiğim babam, sonra da  iş ve sosyal yaşamımda tanıdığım ve etkisi altında kaldığım birçok insan gelir.

Bu, bizi bulunduğumuz noktaya ve seviyeye getiren kişiler karşısında gösterdiğimiz tevazu olarak açıklanabileceği gibi, aslında bazı yetersizlikleri itiraf eden bir dürüstlük anlamı da yaratabilir. 

Bir an düşündüğümüz zaman, öncelikle de ailemizdeki kuvvetli karakterlerden ve örneklerden yola çıkarak, yaşam boyu denk geldiğimiz onlarca “dev” geçiverir gözümüzün önünden. Her birisinin omuzu farklı, her birisinin bizi taşıyıp yükselttiği seviye gibi. Kimisi bize annelik, babalık yaptı, kimisi öğretmenlik, kimisi yöneticilik ve önderlik. Kendimi yanlarında bir “cüce” gibi hissettiğim o kadar çok arkadaşım ve dostum oldu ki hayatta, kendimi sırf bu açıdan ve bu metaforun kucağında son derece şanslı hissediyorum.

Her birisinden farklı bir bakış açısı, farklı bir derinlik ve farklı bir deneyim biriktirebilmek sayesinde ve hep onların taşıdığı değerler üzerine bir şeyler inşa ederek ilerlemiş olan veya ilerlediğini düşünmüş, borcunu ödeyen alçakgönüllülük.

İnsan egosunun tedavisini sağlayacak olan etkili bir ilaç gibi duruyor ilk bakışta. Ama daha çok sanki bir can simidi, en daraldığımız ve en kararsız kalıp, çıkışı bulamadığımız bir anda yardımımıza yetişen bir rehber gibi. Bunu işte, bu anlamıyla hayata geçirebilmenin yollarını bulmalıyız. Bugüne kadar bize her ne öğretildi ise ve her kim bunu sağlamışsa, bu biriktirdiklerimiz, gün geldiğinde bizi kurtaracak olan ve bir yerlerden çıkartılmayı bekleyen birikimler. Bu farklı perspektifler ve bakış açıları, sırtına tırmandığımız devin bize sağlayacağı ilham ve derinlik ile buluşturulduğunda, içinde bulunduğumuz durum ve anlara biraz daha yüksekten bakabilmeyi sağlayacaktır. Kendimiz o problemin karşısında bir cüce gibi kalsak bile bunu kabullendiğimiz andan itibaren, sırtına yerleşeceğimiz devin gücüyle çözümü yakalayabiliriz.

…. olsaydı şimdi ne yapardı, ne söylerdi, ne düşünürdü ve ne hissederdi diye düşünebilmek erdemi, yaşam boyu bir sürü dev ile yürümeyi kolaylaştıracak. Yeter ki boyumuzu aşan problemler karşısındaki kendimize çaresizliğimizi itiraf edebilecek gücü bulalım ve devlerimizden yardım isteyelim. İşte ancak bu yolla, ilk bakışta çözümü imkansız gibi görünen birçok sorun aşılabilecek ve kendimizi zenginleştirebileceğiz.

En daraldığınız anda, bu metafor gelsin aklınıza. O an kendinizi imrendiğiniz, saygı duyduğunuz, takdir ettiğiniz, örnek aldığınız bir devin omuzunda hayal edin, bırakın onun güçlü ayakları yürütsün sizi.

Ve bir de, çocuğunuz omuzunuza çıkmak isterse onu gülümseyerek yerleştirin oraya ve düşünün ki sizden yardım istiyor, gücünüze ihtiyacı var. Eğer o günler bu işi imkansız kılacak kadar geride ise, en azından sırtınızda taşıdığınız günleri mutluluk ve bahtiyarlık ile hatırlayın…