Tipide izine yakalanmak

Kış şartlarının acımasız olduğu bir yörede tipiye tutulanlar, rüzgara ve acımasız soğuğa karşı giriştikleri mücadele içerisinde bir çıkış yolu, bir kurtuluş işareti bulmak için güçlükle ilerlerken, birden bir ayak izi ile karşılaşırlarmış. “Buradan birisi geçmiş !..” diyerek, kendilerini kurtaracak olan bu izleri daha istekli bir şekilde takip etmeye başlarlarmış. Derken izler çoğalmaya, sayıları artmaya ve kalabalıklaşmaya başlar, bunun nedenini anlamaya bile fırsatları olmadan yorgunluktan yığılıp bir süre sonra donup kalırlarmış.  Kendilerini bulanlar ise “zavallı, tipide kendi izine düşmüş, ve hep aynı yerde dönüp durmuş” derlermiş arkasından..

Konusu gelişim olan her alanda aklıma gelen ve tekrarladığım bu metafor, kendi izine düşmek, ve “doğru gidiyorum”, “ hedefime yaklaşıyorum” zannederek aynı yerde dönüp durmak ve sonunda tükenmek ve bitmek ile ilgili olarak çok eğitici gelmiştir bana...

Ama bu sadece bir metafor,  ve “Kendi izine düşmek” ne yazık ki sadece tipide tehlikeli değil.

Toplumsal olarak içinde bulunulan her tipide, yaşamın sürebilmesi bireylere sorumluluklar yüklemektedir. Bireyler, “yanıltan izlerden” uzak durabilmeyi öğrenmek, ve hedefleri olan doğrulardan şaşmamak zorundadırlar. İhmalkarlık, adamsendecilik, nemelazımcılık, meraksızlık, tembellik, boş vermişlik bireyleri bekleyen tuzaklar ve o yoldan daha önceleri geçildiği zaman bırakılmış olan izlerdir. Bilinmelidir ki, o izler yeniden takip edilirse kısa bir süre sonra başlanılan noktaya geri gelmek kaçınılmazdır.

İş dünyası da benzer tuzaklar ile dolu. Çalışanlar yıllık hedefler ile donatılıp, nasıl ölçülebileceklerine ilişkin talimatlar ile başlayan her yeni yılda, o hedefe hep aynı şeyleri yaparak vardıkları sürece, aslında düzenli ve çok başarılı bir şekilde “başladıkları noktaya” dönmektedirler. Hedefini hep yapan bir çalışan olarak belki para kazanmakta ve belki de rütbesi artmaktadır. Ama yürüdüğü izler hep kendi izleri olduğu sürece ve yeni izlere odaklanmadığı sürece çemberin dışına çıkabilmek mümkün değildir.

Kendi izimize düşmemek ve kendi hedeflerimize doğru ilerleyebilmek için kendimizi sürekli olarak geliştirmeliyiz. Eğer düşüncelerimiz, dünyaya bakışımız, olayları yorumlayışımız, problem ve sorunlara  yaklaşımımız değişmiyorsa, içimizdeki ve dışımızdaki sorulara karşı cevaplarımızı hep “bir önceki” gibi veriyorsak, derhal durup düşünmeliyiz. Belli bir konuda ilk aklımıza gelen şey bir yıl önce söylediklerimiz ise, konuşmaya başlamadan önce derin bir nefes alıp durmalıyız. En çok sevdiğimiz kitap hala yıllar önce okuduğumuz bir kitap ise şaşırmalıyız,  çünkü en sevdiğimiz kitap şu an okumakta olduğumuz kitap olmalıdır. Seçenekler içerisinde öncelikli olarak, daha önce tercih etmemiş olduğumuza odaklanmak heyecan verici olmalıdır.

Kendimizi tanımalı ve bıraktığımız izin farkına varmalıyız.... O izlerden uzak durabilmek bizim ve parçası olduğumuz tüm toplulukların gelişmesi için  vazgeçilmezdir. Bir insan olarak, yaşadığımız kısa süreyi, denenmemiş değil ama “bizim denemediğimiz” yönleri ile zorlamak, bedenimize ve dünyaya geliş amacımıza karşı belki de en büyük borcumuzdur.

Böylece, her gün aynı güne uyanmak eziyetinden de kurtulma ve bizleri biz olmaktan alıkoyan girdaplardan uzak durabilme şansı da yakalanmış olacaktır.