Kuş adam olabilmek...

Çinde ve Orta Asya’da başladıktan sonra çok kısa sürede Avrupa’yı saran ve 1347-1351 yılları arasında Avrupa nüfusunun üçte birini, tüm dünyada 75 milyon insanı yok eden Büyük Veba Salgını insanlık tarihinin en büyük felaketlerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Hiçbir kurumun çare bulamadığı hastalık, insanlara dünyanın sonunun geldiğine düşündürerek, ve hastaları birer birer yok ederken, ölüm nedenini teşhis etmek için gelecek olan görevli doktoru (kuş adam) hastalığın korkunç ve çirkin bir simgesi olarak yaratmıştır.

Hastalığın solunum yolu ile yayıldığı düşünüldüğünden, doktorların koruyucu elbiseleri, günümüz gaz maskesinin esin kaynağı olan ve ona bir kuş görüntüsü veren bir maske, şovalye zırhlarından esinlenilerek tasarlanmış koruyucu yağlar ve balmumu ile kaplanmış bir elbise, ve insanların ten temasından korunmak için kıyafeti tamamlayan bir sopa.

Bu kıyafetin en saklı ve tek güzelliği ise maskenin gaga kısmına doldurulan, şifalı olduğuna inanılan ve belki de ölüm kokusu içinde çalışma imkanı veren lavanta, nane ve güllerdi.

Şimdi bir an için sabah evini terketmeden önce kıyafetini hazırlayan bir “veba doktorunun” yerine kendinizi koyun ve onu kıyafetin kimse tarafından görülmeyen tek güzelliği olan çiçeklerini yerleştirirken ve işinin bütün güçlüğüne karşılık oraya beraberinde taşıyacağı estetiği ve yaşamı hayal edin. Mesaisinin büyük bölümünde, etrafında mikrop, hastalık, salgın ve ölüm kolgezerken, o kendisini, sabah özenle seçerek yanına (maskesinin burnuna) aldığı yaşam parçaları ile bir güvence içinde bulacak ve kendisini bu otların ve güzelliklerin koruyacağını düşünerek yaşamda kalacak.

Çoğumuzun yaptığı iş bu doktorunki kadar zor olmayabilir, ama yapmakta olduğumuz işleri bizler için kimi zaman dayanılmaz hale getiren onlarca farklı zorluk ve özgün şart olabilir. İşte bu zamanlara hazırlıklı olabilmek ve karşımıza gün içerisinde çıkaracağı problemler ile başederken bize güç verecek lavanta, nane ve güllerimiz olmalı.

Çalışma yaşamının, sosyal hayattan, aileden ve kişisel gelişimden çok net olarak ayrıldığı yaşam dilimlerinde, çalışma hayatını salt o dilimin kostüm, alışkanlık, yetenek ve becerilerini kullanarak yürütmek, kendimize yapabileceğimiz en büyük sınırlamadır. Çünkü bizi biz yapan şey, işte ne olduğumuz kadar o dilimin dışında da ne olduğumuz ve ne tür becerilere sahip olduğumuzdur. Bu becerileri işimize taşımanın hatırlatıcısı olacak olan kimi simgeleri bulup sabah evimizden çıkarken, aynen yüzlerce yıl önce o doktorun yaptığı gibi, ihtiyacımız olduğunda ortaya çıkartmak, ve kendimize olan güveni beslemek için çantamızın içine, ceketimizin cebine veya bir aksesuar gibi parmağımıza, bileğimize, boyunumuz yerleştirmeli, giymeliyiz. Bu simgeler, zamanları geldiğinde, tüm zorluk ve imkansızlıklar karşısında, iş hayatımızın dışından bir perspektif ile zorlukların karşısına dikilecek gücü bize hatırlatacak ve vereceklerdir.

Şimdi yapılacak tek şey, sabahları evden çıkarken bizi daha kuvvetli yapan ve çalışma kimliğimizden esirgediğimiz hangi değer veya becerimizi geride bırakıyor olduğumuzu bulmak ve bu beceriyi simgeleştirecek olan hatırlatıcı “lavanta” mızı yaratmak olacaktır.

Sabah evimizi terk etmeden önce kendimize soracağımız şu soru işimizi kolaylaştıracaktır.

-“Kendimin olan ve hep yanımda olmasını istediğim ve beni gerçekten “ben” yapan nedir, ve bu sabah benimle birlikte işe geliyor mu?”…