Kalabalık bir Yalnızlık... August Landmesser

1936 senesinde, belki de dünyanın en yalnız adamı olan August Landmesser, günümüzde birçok insanın hayali kahramanlarından birisi olacağını tahmin edemezdi. 1930 larda Hamburg Limanınında bir tersane işçisi olarak çalışırken, “ne yaptığı” ile değil, “ne yapmadığı” ile tanıdık kendisini. Nazi Yönetiminin yaygınlaşmaya başladığı dönemde, limandaki bir törende çekilmiş ve bilinçli sıradışılık ve reddediş simgesi olan cesur poz ile hayatlarımıza iz bıraktı.

 

Etrafındaki yüzlerce bilinçli bilinçsiz, gönüllü gönülsüz itaat eden çoğunluğun içerisinde, fotoğrafta görünmeyen bir otoriteye doğru yönlenmiş selamların arasında, kollarını sımsıkı vücuduna yapıştırmış ve sessiz bir çığlık atan, kahramanca bir reddediş…

 

Tepkisinin nedeni, bu fotoğraftan 1 sene önce bir Yahudi olan Irma Eckler ile nişanlanması üzerine Nazi Partisinden ihraç edilmesi miydi, yoksa ırkçı Nüremberg Kanunları nedeniyle reddedilen evlilik başvuruları mıydı bilinmez. Ama bir insan olarak etrafındakilerden farklı ve daha kararlı bir bilinç düzeyinde bulunduğu tartışılamaz. (Hikayesinin tamamına baktığımızda ise, 34 yaşında ölünceye kadar da, kendisine daha birçok reddediş şansı verildiği ortaya çıkmakta.)

Bizler hepimiz, karşılaştığımız ve çeşitli nedenlerle itaat etmenin en kolay seçenek olduğu birçok durumda bazen düşünerek ve bazen de geliştirdiğimiz kişisel refleks ile duruşumuzu belirleriz. İşte bu tercihimiz, bizi biz yapacak olan ifade şeklimiz ve tarzımızdır.

Aynen Landmesser’in yaptığı gibi, duygu, düşünce ve değerlerimizi sentezleyerek yaratacağımız davranış şekillerinin en belirginini işte bize bu reddediş metaforu sağlamakta.

Kolayca kabullendiğimiz, veya kabulleniyor olmak seçeneğinin rahatlığına, kolaylığına veya güvenliğine kendimizi terkettiğimiz her durumda, mutlaka bizim için daha önemli ve değerli birşeylerden vazgeçiyoruz. Sonrasında da bu vazgeçişler bizim alışılmış refleksimiz haline yerleşiveriyorlar ve bizler bile yadırgamamaya başlıyoruz, bir süre sonra yaptıklarımızı ve onayladıklarımızı.

Bizim değerlerimize, duygularımızı ve düşüncelerimize ters olan durumlara her ”evet” deyişimizde, çok önemli bazı şeylere “hayır” demiş oluyoruz. Ve ne yazık ki, sonuçları itibariyle birbiri ile çok ilintili olan bu “evet” ve “ hayır” tercihlerini yaparken genellikle işin kolayına kaçıveriyoruz, büyük bedeller ödemek, büyük kayıpları göze almak pahasına.

Konuyu somutlaştırabilmek için, biraz iş hayatına bakabiliriz. (Bu bakış, Evet ve Hayır’ı en yanlış kullandığımız, sosyal hayatımızı aklamayacaktır. )

Günümüzde birçok şirket, çalışanlarından daha az bir zamanda daha fazla işi yapmalarını ve onların ilave sorumluluklarını üstlenmelerini istemektedirler. Henüz üniversiteden mezun olmamış bir stajyerden, şirket ortağı yöneticilere kadar istisnasız her düzeydeki çalışanlar, şirket ve kurumun yarattığı bu daha fazla iş yapma talebine düşünmeden ve sorgulamadan “evet” demektedirler. Akıllardaki tek niyet ise, iyi bir takım oyuncusu gibi görünme gayreti, istekli ve arzulu bir algı yaratma çabası veya basitçe şirin görünmek olmaktadır.

İş yaşamımızdaki tüm kurumsal taleplerin sözcüleri, iş yerlerindeki Yöneticiler olduğundan, onlara “hayır” diyebilmenin imkansız olduğu düşüncesi yaygındır. Aslında yönetici de aynı zamanda, isteyeceği işler konusunda kendisine “hayır” denemeyeceğinin rahatlığı içerisinde sınırsız bir özgürlük yaşamaktadır.

Tüm yaşamımızda olduğu gibi, bunun küçük bir bölümünü oluşturan veya oluşturması gereken iş hayatımızda da, evet ve hayırlarımızı bilinçli olarak seçmek ve kullanmak zorundayız.

Üzerimize vazife olmayan bir talebe “evet” derken, kendi asli işimizi, zamanımızı, ailemizi ve kendimizi çok yakından ilgilendirmesi olası olan ne tür konulara “hayır” diyor olduğumuzu farketmeliyiz.

Hayır diyebilmek, bir kariyerin en önemli cephanesi olabilir. Herşeyi koşulsuz kabullenen bir refleks zamanla “soru soramayan” bir alışkanlığı besleyecektir.

“Hayır” diyebilmek, en başta, kendi kişisel hedeflerinize olan odağı korumaya yarayacaktır ve sizi hedeflerinizden uzak tutacak olan “angaryalardan” da koruyacaktır.

Bir şeyi reddetmek ve “hayır” diyebilmek, doğal olarak bir yöneticiden geldiği zaman her zaman kolay olmayacaktır. Ama “hayır” demenin yaratacağından korktuğunuz sonuçları kontrol edebilmek de sizin elinizde. Bunu “hayır” deme şekliniz ile yönetebilirsiniz.

1.   Bir şeye evet veya hayır demeden önce üzerinde çok düşündüğünüzü göstermeniz lazım. Zaman istemek ve bu zamanı kullanmak önemlidir.

2.   Tercihiniz “hayır” olacaksa, yöneticinizden “önceliklerinizi değiştirmek isteyip istemediğini” sormanızda yarar var. Bu gelen yeni işin araya sıkışamayacak türden olduğunu ifade etmenize yarayacaktır. Reddetmek istemediğinizi ama gerçekçi olarak bu talebin karşılanmasının zorluğunu hatırlatmalısınız. Ya da yapmakta olduğunuz işten, ne kadar zaman ayırmanızı istediğini sormak da işe yarayabilir.

3.   Hayır derken, doğabilecek problemi çözme çabası içerisinde olduğunuzu göstermek ve mümkünse alternatifler üretebilmek önemlidir. “Benim bu işi yapabilmem zor, ama seve seve bu konuyu çözmenize yardımcı olabilirim” yaklaşımı sizi hedef tahtasından uzak tutacaktır.

4.   Mutlaka, “Hayır” ile neticelenecek görüşmeyi yüzyüze yapın. E-posta veya telefonlar, duygu ve işbirliğinizi karşı tarafa aktarmayacaktır.

5.   Eğer, bir işe “hayır” demeye kendinizi hazırlıyorsanız, ve çözümün bir parçası olarak güçlü bir şekilde süreçten çıkmak istiyorsanız, bu işin yönlenebileceği ve bundan yararlanabilecek bir iş arkadaşınızı önermelisiniz. Ancak öncelikle, bunu kendisi ile görüşmeniz gerekir.

6.   Bir kişiyi veya konuyu reddederken, mutlaka elinizde bir karşı öneriniz olmalı. Bu deneyim sizi farkında olmadan kurum veya sosyal ortam içerisinde daha değerli duruma getirecektir.

Etkili “Talep Yönetimi” hiç kuşkusuz ki yaşamın önemli bir parçası. İlişkilerimizi, zamanımızı ve stress seviyelerimizi yönetebilme konusundaki en büyük yardımcımız. Birçok talebi karşılayabilir, ama bir o kadarını da “reddedebiliriz”. “Evet” demek en kolayıdır, ama bunu sürekli olarak yaptığımızda , zamanımız, ilişkişlerimiz, kariyerimiz ve sağlığımız ile bir bedel ödüyor olduğumuzu bilmeliyiz.

Koşulsuz “evet”lerin yerini alabilecek olan “hayır”lar, bizim için en değerli olan kişiler, konular ve öncelikler için “evet” anlamı taşıyacaktır.

Şimdi, karşımıza gelen ilk talepte, kollarımızı August Landmesser gibi vücudumuzda kavuşturup (değer, düşünce ve duygularımıza sarılarak) bir süre düşünelim. Tartalım evet ve hayırı.

Buna “evet” demenin bana bir maliyeti var mı, nelere “hayır” demiş olacağım?

Ya da bu talebe "hayır" dersem, neye “evet” demiş olacığım?

Bulacağınız cevaplar inanın sizleri canlandıracak ve hayatın içine tekrar ve kuvvetle çekecektir.

Bir de lütfen, hazır kollarınızı kavuşturmuşken 2-3 saniyeliğine bile olsa, August Landmesser’I hatırlayarak, belki de hayatı pahasına gösterdiği cesur ”reddedişi” daha değerli kılabilir misiniz?…