Parkinson Yasası Mağdurları

Bir futbol karşılaşmasında iyi oynayan tarafın, galibiyeti son dakikada attığı golle kazandığı her maçta, aklıma 1955 yılında İngiliz Deniz tarihçisi C. Northcote Parkinson (1909 – 1993) ’un “zamanı iyi ve akıllı kullanmak” ile ilgili tespit ettiği ve Parkinson Yasası olarak bilinen kural gelir.  Bu kuralı neden futbolculara öğretmezler diye hayıflanıp dururum. 

Hayır ! Futboldan bahsedecek değilim. Kader, yazgı, kısmet, şans … hiç aklıma bile gelmiyor.  Peşinde olduğum “zihin egzersizi” çok daha “yönetilebilir” ve faydalı.  

Parkinson bu kuralı kendisine hedef ve eleştiri alanı olarak seçtiği “bürokrasiye” bir çerçeve çizmek için bulmuşken, yazdığı makale ve kitaplar, kuralı bir anda iş dünyasına ve zaman yönetimi konseptlerine tanıtmıştı. 

Kural aslında çok basit…

“Her iş; tamamlanması için kendisine ayrılan zamanı dolduracak kadar genleşir.” 

Çoğumuz düşündüğümüzde bunun çok sık olan bir şey olduğunu biliriz, ama ancak bu konuya bir “yasa” mertebesi uygun gördüğümüzde, bizleri “kurban” olmaktan koruyacak bir farkındalığın da  gelişme ve filizlenme olanağı doğar . 

Belki de farketmeden, bu yasa ve hükümleri ile yaşıyor olduğumuzu aşağıdaki birkaç örnek belirginleştirebilir.

•    Okul hayatımızda tüm dönem boyunca bekleyip, son 3 gün içerisinde uykusuz hazırladığımız ve son teslim saatinden dakikalar önce yetiştirdiğimiz dönem ödevleri, tezler.
•    1 hafta sonrasına teslim etme sözü verdiğimiz bir teklifi, müşterimize son gün ve o son gününde son saatleri içerisinde hazırlamak.
•    İş yerimizde, aslında 1-2 saat içerisinde hazırlayabileceğimiz bir rapor için bize verilen 1 haftalık süreden mutluluk duymak ve sonrasında hiç de içimize sinmeyen bir ürün teslim etmek.
•    Aylar sonra yapacağımız bir tatil programını veya o seyahat ile ilgili gerekli araştırmayı “daha çok zaman var !” girdabına sokup, bavul hazırlığına kadar bekletmek.
•    Yaz için verilmesi gereken kiloların hakettiği eziyet ve diyeti, ancak Mayıs ayında devreye almak.

Eğer bu ve bunun gibi örnekler şu an aklınızda belirmeye başladı ise, Parkinson Yasası ile tanışmışsınız demektir.

Biliriz ki, tüm değerlerimiz, hedeflerimiz, amaç ve rollerimiz, projelerimiz ve hatta bizi sonuçlara taşıyan aksiyon adımlarımız kendilerine karşı takındığımız tavır ve farkındalıktanetkilenirler. 

Aslında daha yalın bir ifade ile Parkinson diyor ki ; “bir işi tamamlamak için kendinize 1 haftalık bir süre verirseniz, bu iş kendi kendine karmaşıklığını arttıracak ve yaratacağı yıldırıcı gerginlik ortamında, kendisini bu sürenin tamamını kullanacak hale getirecektir. Bu iş, doğal olarak yan ürünleri olan gerilim veheyecanı da büyütecek ve son dakikaya kadar canlı tutacaktır. Eğer işe, gerçekten yapılması için gereken kısa süreyi vermiş olsak, hem gereksiz harcadığımız süreleri kazanmış olacağız, hem de bu yan ürünlerin yaratacağı psikolojik tahribattan kendi sağlığımızı korumuş olabileceğiz.” 

Parkinson Yasasını 2 seviyede düşünmek bizim için taşıdığı  anlamı anlatmayı kolaylaştıracaktır. Makro seviyesi, başlangıçta yapmaya karar verdiğimizden "şey" den oluşuyor ve Mikro seviyesi de sürenin sonunda kendimizi “ne”yi bitirmiş olarak bulduğumuzile ilgili. Doğal olarak bu ikisi birbirinden oldukça farklı, çünkü Parkinson Yasası, “açılan alana, normalde girmesi mümkün olmayan bir sürü karmaşa ve detay girmiş olacaktır” diyor. 

İnsan ister istemez şu soru ile karşılaşıyor ; İşi büyüten ve zorlaştıran ona ayırdığımız zaman olabilir mi?

Bu sorunun tek bir cevabı olmayabilir, ama Parkinson Yasası ile mücadelenin, “Farkındalık” ile başladığı kesin. Eğer bu soru, sadece bu “farkında” olabilme durumuna yarıyorsa, o bile bize yeter.

Zaman tanıma, ayırma, bulma, yaratma, tahsis etme gibi hemen her “uzman”lık gerektiren konuda başvuracağımız şey, ismine “tecrübe” dediğimiz dinamik bir olgu. Kolay oluşmuyor, taklit edilmiyor, ama dikkatli ele alındığında ve emek harcandığında çok anlamlı şekillenebiliyor. Parkinson Yasası konusunda da bireysel tecrübeyi (bir işe ayıracağımız zamanın tespitini) etkinleştirmek, belki de hayatımızın en değerli bileşenlerinin istediğimiz yönde kurgulanmasını sağlayacaktır.. Yaşam Dengesi, Zaman Yönetimi, Stres Yönetimi, Tatmin

Bu yasayı lehimize çevirebilmek veya etkisinden kendimizi savunabilmek için neler yapabiliriz ? 

1.    Hedef ve yapacağımız işi en baştan, net olarak belirlemek ve çerçevesini çizmek. Parkinson Yasasına en sevdiği ortamı, bu belirsizlik ve çerçevesizlik verir. İşin böleceğimiz adımlarını dahi, net ve kesin çizgiler ile koruma altına almalıyız.

2.    Limitlerimizi tanımalıyız. Kendimize yapacağımız en büyük iyilik, koşacağımız yolu, atacağımız adımı, hızımızı, okuyabileceğimiz miktarı, dayanabileceğimiz susuzluğu ve açlığı, konsantrasyon süremizi iyi bilmektir. Bunlar bizim kişisel tasarım parametrelerimiz olacak. 

3.    Fazla mesaiye son vermek. Buna yapısal ve kategorik olarak bir red mekanizması geliştirmeliyiz. Sonuçları tüm yaşamımızı yakından ilgilendirecektir. Mesainin fazladan yapılabileceğini bilmek, bilinçaltımıza “oyalanabilirsin” komutu vermektir. Odaklanma ve etkinliğin düşmanına yem vermektir. Mesai uzadıkça ve fazlalaştıkça, Parkinson avuçlarını ovuşturmaya başlar.

4.    Sınırlamalardan özgürlük alanları keşfetmek. (Odaklanmak). İlk başta çelişkili gibi görünse de, sınırlılık içerisinde bulacağımız “özgür” alanlar, odaklanmamızı ve hızımızı arttıracaklardır. Kendimize atadığımız aksiyonlarda bunu dikkate almalıyız. Örneğin;

a.    Bir gün (sınır) içerisinde yaptığımız 10 şeyi (sınır) listelemek, bir gün içerisinde ofiste (özgürlük) yaptığımız 10 şeyi listelemekten daha fazla zaman alır. Beynimizi odaklanmaya yönlendirmek her zaman işe yarayacaktır.
b.    İngilizce (sınır) 20 kelime saymak , ile yirmiye kadar (özgürlük) İngilizce saymak arasında odak, özgürlük ve hız farkı vardır.  

5.    Sizi sınırlayan konulara farklı bir perspektiften bakmayı alışkanlık haline getirmek. Bu "kutunun dışında" ve özgün düşünenlerin ortak noktasıdır. 

6.    Yöneticinizin veya çevrenizdekilerin size verdiği sürelere itiraz edebilmek. Eğer yöneticinizin sizden beklediği iş için verdiği süre uzunsa, bu süreyi en baştan kısaltmak Parkinson’u uzak tutacağından, başarı için vazgeçilmezdir.

7.    Eğer bu süreyi size çok fazla olduğunu bile bile değiştirmezseniz, bu durumda kendinizi ve çıkaracağınız işin kalitesini koruyacak bir hedef yenilemesi yapmalısınız. Böylece, Parkinson Yasasını kontrolünüze alabilecek ve işin tamamlanmak için yaratacağı boşluğa, kendi gelişim alanlarınızı koyabileceksiniz. Boşluğu siz tanımlarsanız, nasıl dolduracağınızı da tasarlayabilirsiniz. 

Bu örnek ve önerileri çoğaltmak mümkün olsa da, belki de aklımızda sadece Parkinson Yasası kalması bile yeterli. Onun kuytuda bekleyen bir düşman olduğunu bilmeli ve önlem almalıyız. 

 

 

 

Ha bir de lütfen birisi, futbolculara golü son dakikaya bırakmamalarını anlatırken bu yazıyı okusun. 

•    Eğer o gol atılacaksa ve o maç kazanılacaksa son dakikanın beklenmesine gerek yok. Erken at ve rahatla. 
•    Son dakikaya sığdıracağın bir zafer seni tatmin etmeyecektir. Hep daha iyisini atabilirdim düşüncesi canlı kalacak.
•    Maçın 90 dakika oynanmasını kabul ediyorsan, ve kısalması için itiraz etmiyorsan, hem galibiyet golünü erken atacaksın, hem de fark yapacaksın. 

•    Maçın uzaması ihtimalinden kaçacaksın çünkü “fazla mesai” sadece karmaşayı büyütür ve “verim”in düşmanıdır.