Hanoi'li Maslow

Bu başlığın, Amerikalı psikolog Abraham Maslow’u (1908 – 1970) ve onun geliştirdiği İhtiyaçlar Hiyerarşisi Teorisini bilenler için yadırgayıcı olduğunu biliyorum. Ama Hanoi ve Maslow’un benim için birlikte düşünülmeye değer bir buluşma noktaları var. Bu başlık da, bu buluşmayı bir güzel şekillendiriyor.

Maslow, 1943 yılında “İnsanlar, yaptıkları şeyleri neden yaparlar?” sorusuna cevap ararken geliştirdiği psikoloji teorisi ile, bir anlamda günümüzde kısaca “motivasyon” diyerek geçtiğimiz, “ileriye doğru atılan her adımın” enerji kaynağını, çok temel yapıtaşlarına oturtmuştur. Bu teori hiç kuşkusuz, yayınlandığı tarihten bu yana sosyalbilimcilerin, her tıkandıkları noktada yardımlarına koşmuş ve bu nedenle de yaşamını gelişerek ve genişletilerek sürdürmüştür.

Maslow’un teorisi; bir insanın, üst seviye ihtiyaçlarına odaklanabilmesi için bulunduğu alt seviyede “tatmin” olması gerektiğini öngörür. Kişilik gelişiminin de içinde yaşadığı ihtiyaç kategorisinin niteliği tarafından belirlendiğini söyler. Maslow ihtiyaç kategorilerini bir dizim halinde, aynen bir piramit gibi üst üste yerleştirmektedir. Maslow’a göre birey, bir kategorideki ihtiyaçlarını tam olarak gidermeden bir üst düzey kategoriye zıplayamaz ve o kategorinin gelişim düzeyini yakalayamaz.

Günümüzde bu kategorilerin sayısı 9-10’a kadar çıkmış olmakla birlikte, hepsi temelini Maslow’un 1943 önermesindeki 5 kategoriden  almaktadır.Maslow, ‘a göre en alttan yukarıya doğru

1.   Fizyolojik gereksinimler (nefes, besin, su, cinsellik, uyku, denge, boşaltım)

2.   Güvenlik gereksinimi (vücut, iş, kaynak, etik, aile, sağlık, mülkiyet güvenliği)

3.   Ait olma, sevgi, sevecenlik gereksinimi (arkadaşlık, aile, cinsel yakınlık)

4.   Saygınlık gereksinimi (kendine saygı, güven, başarı, diğerlerinin saygısı, başkalarına saygı)

5.   Kendini gerçekleştirme gereksinimi (erdem, yaratıcılık, doğallık, problem çözme, önyargısız olma, gerçeklerin kabulü)

Maslow’a göre, birey hangi baskın gereksinimlerin etkisi altında ise, ancak ve ancak bulunduğu seviyedeki tüm kategorilerin gelişmişlik seviyesi ile sınırlanmaktadır.

Bireyi etkileyen gereksinimler karşılanmadığı sürece de kendisinden daha üst seviyelerin gereksinimlerini algılaması beklenmemelidir.

Örneğin; Karnı tok ama güvenliğini sürekli olarak bir tehdit altında algılayan birisinden kendisini geliştirmek için kitap okumasını beklemek yanlış olacaktır. (Bu aslında, memleketimizde neden çok az kitap okunduğunu da çok net açıklamaktadır. Toplumun temel gereksinim seviyesi “güvenlik” katmanında ise, estetik değerler ve kendini gerçekleştirme gibi üst kategoriler çok uzaktır. Bu nedenledir ki, toplumumuz “güvenlik ayarları” davranış ve eğilimleri için anahtardır). Ya da kendinizi oğle yemeğinden önceki saatlerdeki bitmek bilmeyen bir toplantıda hayal edin, ve toplantının takibinin ne kadar zor olduğunu hatırlayın.

Maslow'un "ideal" bireyi, kendini gerçekleştirme aşamasına gelmesinin önündeki engelleri farkeden, ortadan kaldırabilen ve bu konuda sınırlarını zorlayan bireydir.

Maslow’un ihtiyaçlar piramidi, herbir katı için altında kendisinden daha büyük bir “önkoşul” katı içermektedir. Yerleşebilmek için altında kendisinden daha büyük bir katmana ihtiyaç duyan tabakalar.

Hanoi- Maslow buluşması bu noktada başlıyor.

Hanoi şehri, Vietman’ın başkenti olmasının yanısıra, en çok yoğun trafiği ve Ho Chi Mihn Müzesi ile bilinir, ama şehri ziyaret edenler hafızalarında, en eskisi MS.540 yılından kalma “pagoda” adı verilen kutsal yapılar yer edecektir. Pagoda’lar yüklendikleri onca spritüel önem ve özelliklerin yanısıra, kendisinden daha büyük bir katın üzerine yerleşmiş küçük katlar şeklinde yükselen mimari yapıları ile bilinmektedirler. İşte, bu mimari karakteristikleri, onların “Hanoi Kuleleri” olarak ünlenmesini sağlamıştır..

Bu kuleler sadece mimari açıdan bir ilham kaynağı olmamışlar, aynı zamanda oyun ve bulmacalara da etki yapmışlardır.

İçerisinde en fazla metafor ve "Maslow çağrışımı" barındıranı (en azından benim için) ise, Fransız Matematikçi Édouard Lucas (1842-1891) tarafından , düşkünü olduğu “eğlence matematiği” çalışmaları sırasında bulunan “Hanoi Kuleleridir”.

 

(Eduard Lucas, aynı zamanda, hepimizin çocukken veya çocuklarıyla oynadığı “kare yapmaca” oyununun da mucididir. Yani çok önemli birisidir.)

 

Hanoi Kuleleri bulmacasının (oyununun) amacı, 2 basit kurala uyarak, bir çubuktaki tüm diskleri bir diğer çubuğa taşımak. Oyunun 2 basit kuralı aynen Maslow’un teorisinde olduğu gibi çözümü zor hale getiriyor.

1.    Her seferinde sadece bir disk taşınabilir ve

2.   Diskler sadece boşluğa veya kendisinden büyük bir diskin üzerine yerleştirilebilir.

Lucas, bu problemi çözmek için (2^7) -1 = 127 (7 adet disk olması durumunda) hamle sayısına gerek olduğu sonucunu bulmuştur.  Disk sayısı arttıkça problem de giderek karmaşıklaşıyor. (Bu problemin esin kaynağı olan hint efsanesini, meraklıların ilgisine bırakıyorum)

İşte bu nedenle, Hanoi Kuleleri bize ihtiyaçlar piramidini en yalın bir şekilde anlatan kurgudadırlar. Herbir katman altında, kendisinden daha büyük bir alt katmana ihtiyaç duyar ve herhangi bir zamanda ya sadece kendisidir, ya da alttaki katmandan kuvvet alan bir “yeni”. Ortam ve çevre koşulları değişecekse bile birey her gittiği yerde bu sıralamayı arayacaktır. Bu değişiklik kolay veya zor olmasını, katmanlarının sayısından almaktadır. Sadeliği korunabilmiş ihtiyaç piramitleri, sade karmaşalar yaratır.

Problemi çözmeye yeltendiğiniz zaman göreceksiniz ki, en zorlanılan anlar, en alttaki diski hareket ettirmek ile ilgili. Fizyolojik ve Güvenlik ihtiyaçlar o kadar baskın ve güçlü ki; sevmek, sevilmek, problem çözmek, bilgi edinmek gibi kolay değil, onları değiştirmek ve yerinden oynatmak.

Maslow yaşasaydı ve İnsan Motivasyonu Teorilerini içeren kitabını (The Theory of Human Motivation) günümüzde yazacak olsaydı, 1995 sonrası doğumlular olan Z kuşağının (Dijital Yerliler) ihtiyaçlarını büyük bir olasılıkla birinci katmana, yani fizyolojik katmana yedirmek isteyecekti. Ya da onun altına, içerisine şarj, cep telefonu, Wi-Fi, internet, gibi bu kuşağın en temel ihtiyaçlarına uygun bir “0” katmanı yaratacaktı.  Bu önermemi, ancak evdeki internetin kesildiği, Wi-Fi’ın çalışmadığı veya telefonun şarjının bittiği bir anda, çocuğunu sakinleştirmek zorunda kalan anne-babalar anlayacaktır. Girdiği restoranda, mönüyü istemeden önce Wi-Fi şifresini isteyen bir nesilden bahsediyoruz. Diş fırçalamadan yatabilirler, ama cihazlarını şarja bağlamadan asla. Aslında belki de onlar, kendi piramitlerini inşa ediyorlar ve Hanoi kulelerini bir başka çubuğa çoktan taşıdılar. Bu piramidin belki her katmanı kendi içerisinde Dijital özellikler barındırıyor Wi-Fi, İnternet ve şarj ile yaşayan.

Hayal gücünüze engel oluşturmak istemiyorum ama ben piramide onların gözüyle baktığım zaman, gerçekten her katmana koyabiliyorum “Dijitalleşmeyi”..

Deneyin ve görün, açıkta Analog pek bir şey kalmıyor …