Hayatı Rudyard ile buluşturabilmek...

Sadece birkaç adım uzaktasın, hayatının en büyük gösterisinden. 15,000 kişi yerlerini almış ve senin yeteneklerini alkışlamak için sabırsızlıkla bekliyor. O noktaya gelmek için biriktirdiğin, bir ömür süren çabalar, bitmeyen çalışmalar, tercih edilen yalnızlıklar, hepsi kolkola girmişler seni bir adım daha ileriye itmek için yanındalar.

Biraz sonra seni sahnenden ayıran o kapı açılacak ve kararlı, istekli, alışılmış adımlarla atılacaksın ortaya, seni ayakta bekleyenlerin karşısına. Önce kendine ve sonra izleyenlere, yılların boşa geçmediğini kanıtlamak için bütün gücünle mücadele edeceksin.

İşte tam o sırada, damarlarındaki kanın akışını yavaşlatmak için derin bir nefes alırken, başını havaya kaldırdığında karşılaşacaksın o iki satır yazı ile.

Ürperecek, ürperecek ve ürpereceksin

Kapı açıldığı zaman ilk adımlarındaki tek düşünce “o” olacak. Atmak, uzaklaştırmak isteyeceksin aklından, ama olmayacak.

                                                         ---- 0 ----

Çağdaş mantığın ve çağdaş felsefenin kurucularından olan Alman mantıkçısı Gottlob Frege (1848-1925) "Matematik mantığın uygulama alanıdır." görüşünden hareketle matematiğin, mantığın aksiyomatik (kanıtlanmamış ama doğru olduğu kabul edilen kavramlara dayalı olan) sistemi üzerine kurulabileceğini düşünmüş ve bu düşüncesinden yola çıkarak aritmetiğin temelleri konusundaki felsefi çalışmaları için bir mantık sistemi geliştirmeye çalışmıştır. Matematik alanında en önemli figürlerden birisi olmayı ise, modern mantığın gelişiminden sorumlu olmasına ve matematiğin temellerine yaptığı katkılara borçludur.  Her ne kadar Analitik Felsefenin babası sayılsa da, “biz” evlatları onun mantıksal felsefesi karşısında hep terlemişizdir. Anlaşılması zor bilim dalları ile uğraşan tüm “ilk” ler gibi, onun da arkasından gelen birçok bilim adamı, buluşlarına açıklamalar getirmek için yıllarını vermişlerdir.  

Ve ne mutlu bizlere ki, açılan yol, mantık bilimini günümüzün “Yazılım” ve “Programlama” dillerine kadar ulaştıran “Önermeler Mantığı” na uzanabilmiş ve “Ancak ve ancak” (If and only if), “Eğer.. ise” (If .. then else) ilişkileri doğmuştur.

Benim bile yazarken içim şişti, okuyanları düşenemiyorum bile.

Amacım konumuzu, Gottlob’u ve Önermeler Mantığını bizim için en güzel çözen edebiyatçıya dayamak. Çünkü, o bize öyle yalın bir mantık felsefesi veriyor ki, bilmeyenimiz yoktur, varsa da bugünden sonra öğrenmek isteyecektir.

Kahramanımız, 1865 yılında Hindistan’da doğan ve bu nedenle de İngiliz sömürge sisteminin hararetli bir savunucusu ve hayranı olarak da bilinen bir İngiliz. Her ne kadar, Hindistan ikliminin onun sağlığına iyi gelmediği gerekçesi ile, ailesi tarafından eğitim için İngiltere’ye geri gönderilmişse de, bir süre sonra tekrar Hindistan’a geri döner ve eğitimini orada tamamlar.

Anne ve babasının tanıştığı ve güzelliğinden çok etkilendikleri bir baraj gölünün ismini kendi ismi olarak taşıması, belki de hayatı boyunca onun en büyük sermayesi olan, “romantizm ile realizmi buluşturabilme” yeteneğini beslemiş ve onu “Nobel Edebiyat Ödülü” ne kadar götürecek olan başarılarla dolu bir edebi yaşam sağlanmıştır.

Rudyard Kipling çocuklar için yazdığı onlarca kitap ve öykü ile tanındı. Bu nedenledir ki tüm yazılarında hayata, insana ve insanlığa duyduğu bağlılık ve hayranlığı hissettirmeyi önemsedi.

Şiir ve romanlarının yanında zamanın en usta hikâyecisi olarak tanınan Kipling, küçük hikâye sanatını çok iyi biliyordu. Ölümüne kadar (1936) , sayısız eser yazmış olmasına karşın, bize en çok onun Gottlob Frege’nin Önermeler Mantığını ete kemiğe büründüren “Eğer” şiiri ulaşabilmiştir.  

Bu şiir, bir yaşamı anlamlandıracak, onun boşa yaşanabilme olasılığını ortadan kaldıracak, tüm mantık ve felsefi önermeleri yüklenerek şekilleniyor . Sadece insan olmayı değil, “iyi” bir insan olabilmeyi yüceltiyor.

"Eğer, bütün etrafındakiler panik içine düştüğü 
ve bunun sebebini senden bildikleri zaman
sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen; 

Eğer sana kimse güvenmezken sen kendine güvenir
ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen; 

Eğer beklemesini bilir ve beklemekten de yorulmazsan
veya hakkında yalan söylenir de sen yalanla iş görmezsen, 
ya da senden nefret edilir de kendini nefrete kaptırmazsan, 
bütün bunlarla beraber ne çok iyi ne de çok akıllı görünmezsen; 

Eğer hayal edebilir de hayallerine esir olmazsan, 

Eğer düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen, 

Eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır
ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen; 

Eğer ağzından çıkan bir gerçeğin bazı alçaklar tarafından
ahmaklara tuzak kurmak için eğilip bükülmesine katlanabilirsen, 
ya da ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yıkıldığını görür
ve eğilip yıpranmış aletlerle onları yeniden yapabilirsen; 

Eğer bütün kazancını bir yığın yapabilir
ve yazı-tura oyununda hepsini tehlikeye atabilirsen; 
ve kaybedip yeniden başlayabilir
ve kaybın hakkında bir kerecik olsun bir şey söylemezsen; 

Eğer kalp, sinir ve kasların eskidikten çok sonra bile
işine yaramaya zorlayabilirsen
ve kendinde 'dayan' diyen bir iradeden
başka bir güç kalmadığı zaman dayanabilirsen; 

Eğer kalabalıklarda konuşup onurunu koruyabilirsen, 
ya da krallarla gezip karakterini kaybetmezsen; 

Eğer ne düşmanların ne de sevgili dostların seni incitmezse; 

Eğer aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen; 

Eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı, 
altmış saniyede koşarak doldurabilirsen; 

Yeryüzü ve üstündekiler senindir

Ve dahası 

sen bir İNSAN olursun oğlum..."

İngiliz dilini en iyi kullanan edebiyatçılardan olan Rudyard Kipling, bu şiiri Laos Savaşında 18 yaşındayken ölen, tek oğlu John Kipling (1897-1915) dünyaya gelmeden önce 1885 senesinde yazıyor. Kipling, bir yetişkine tavsiyeler şeklinde olan şiiri yazmak için oğlunun 20’li yaşlara gelmesini bekleyecek olsa idi, bu şiiri herhalde yazmazdı, yazamazdı.

Oğlunun adam olduğunu göremeyecek olsa ve onun 18’li yaşında öleceğini önceden bilse, bir çocuğa adam olmasından daha başka isteklerde  tavsiyelerde bulunup bu şiiri bizlerden esirgemiş olacaktı.

Her satırı, her kelimesi, ve bunların özenle seçilmiş dizilişi, yukarıdaki güzel tercümesi ile buluştuğunda daha da anlam kazanıyor. Bu şiir dilimize, çok fazla kişi tarafından çevrilmiş, anlamı da bir o kadar yer ve yörünge değiştirmiştir. Bir tercümesini defalarca okuyup, her seferinde başka sonuçlara ve hesaplaşmalara insanı götüren bu şiir işte bu özelliği ile bizi “önermeler mantığı” nın kucağında savurup duruyor.

Şiirin tamamını değil ama başında ve sonunda yer alan 4 satırını seçtim, bu yazıda öne çıkartmak için. Öncelikle de , hoşgörünüze sığınarak, orijinalini alarak başlamak istiyorum.

"If you can meet with Triumph and Disaster
  And treat those two impostors just the same;

If you can fill the unforgiving minute
  With sixty seconds’ worth of distance run
,"

Sürekli olarak başarıya odaklanmış ve hep kendisinden “en iyi”lik beklenmişler için yazılmış 4 satır.  Hayal kırıklıklarının tahribatını azaltmak ve “yeter ki sen elinden geleni yap” özetiyle biten.

Eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır
ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen; 

Eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı, 
altmış saniyede koşarak doldurabilirsen "

Ben oğluma bir şiir yazacak olsam, işte bu dört satırı anlatırdım ona.

Sana bir kereliğine verilmiş olan o dakikanın, birbirinden değerli altmış saniyesinden her birinin hakkını, mücadelenle vererek, ama sonunda yensen de yenilsen de, gücünü sonuna kadar kullanmış olduğunu bilerek “galibiyet” ile “yenilgi” nin ikisine de aynı küçümseme ile yaklaşabilmek.

Bu, yaşamı “ yenilgi” ve başarı” dan soyutlayabilmek ve onu daha derin anlamlarla buluşturabilmek için belki de çok değerli. Başarı bir insanın potansiyelinin bir ölçüsü olmalıdır, ortalamanın değil.  Hayat (bir dakika), sonuçtan bağımsız olarak potansiyeline en uygun sonuç için mücadeleyi ölçecektir. Kaybettiğin bir yarışta kazanabilmek, kazandığın bir mücadeleyi kaybetmek. İçerisinde kendisine ilişkin ironiler barındıran o “bir dakika”.

                                           ---- 0 ----

İşte bu nedenle, Wimbledon Tenis Turnuvasının finaline çıkan en iyi iki oyuncu, o son dakikalarında, Merkez Kortun giriş kapısında Rudyard Kipling’in “Eğer...” önermesi ve dizesi ile hesaplaşıyorlar. 15,000 kişi önünde, kendileri ile ilgili verecekleri sınav öncesinde...