Savaşçı Kuralları...

Gregor ile askerde, acemi birliğinde iken tanıştım.

O zamanlar Yedek Subay öğrencileri, kullanımlarına ayrılmış olan Acemi Birliği Kütüphanesinde, Rus Edebiyatı eserlerini bulabiliyorlardı ve ben de acemilik süremi Mihail Şolohov’un 4 muazzam ciltlik “Durgun Akardı Don” kitabı ve kahramanı Gregor isimli Kazak ile geçirdim. Eğitimlere verilen her arada cebimden çıkarttığım kitabı 5-10 sayfa okuyabilmenin heyecanı bugün bile hala taptaze hatırımda.

Eserin Kazak kahramanı olan Gregor Melehov, sözkonusu 4 cilt boyunca en yakın arkadaşım ve hatta aileden birisi gibi olmuştu. Onun gençlik döneminden başlayan dostluğumuz, 1.Dünya Savaşı boyunca onun savaş anıları ile gelişti. Onunla birlikte Çarlık döneminin yıkılışını izledik ve Sovyetler Birliği’nin kurulması sırasında Kazakların karşılaştığı tüm zorlukları derinlemesine yaşadık. Cümlelerin birbirini nasıl kovalayabildiğini bu eser sayesinde öğrenmiştim.

Gregor Melehov ile arada geçen bunca seneden sonra, hafızama takılmış özelliği ile karşılaşınca bir an eski bir dostu bulmuş gibi hissettim ve ona bir güzel sarıldım.

Savaş alanlarındaki ve çarpışmalardaki onu üstün ve yenilmez kılan en büyük özelliği Gregor’un solak olması idi. Karşısından gelen süvarinin sağına doğru, kılıcını sağ elinde tutarak  saldırıyordu. Karşılaşmalarında ikisi için de eşit olan bu durumu son anda kılıcını sol eline alarak ve rakibinin soluna geçerek kendisi için avantaja çeviriyor ve rakibini öldürüyordu.

Bunun bir süvari için ne kadar önemli olduğunu anlamam için aradan uzunca bir süre geçmesi ve bir İngiliz Beyefendisi ile yıllar önce beni bu yazıya kadar getiren sohbete girmem gerekti. Bana eski Britanya tarihi ile ilgili ve daha çok şövalyeler ile ilgili bilgiler veriyordu.

Konu bir süre sonra bitki örtüsü nedeniyle dar olan eski Britanya yolları ve tekinsiz seyahat eden şövalye alışkanlıklarına gelmişti.

Bana şövalyelerin asla solak olamayacakları gibilerden bir şeyler anlatıyordu ki işte tam o anda masamıza Gregor davet ettim. Uzun uzun bunu tartıştık. Ben çarlık Rusyası örneklerinde onu Gregor ile tanıştırdıkça, o da bana İngiliz - Fransız, İngiliz – İskoç örnekleri sıralıyordu.

Beni ikna etmesi, bugün hala geçerli olan bir sivil kuralın kökeni ile beni tanıştırması olmuştu. Trafik akışı ve kuralları…

Dünya nüfusunun yaklaşık olarak %35’i için trafik yolun solundan akar ve bunların neredeyse çoğunluğu İngiliz koloniyal etkisi altında bir dönem kalmış ve halen bulunan ülkelerdedir. İşte İngilizlerin bu tercihinin nedeni Şövalye ve savaş kurallarına sırtını dayamış olmasıdır.

Şövalyeler, rakiplerini kılıçları ile daha kolay kontrol edebilmek için hep solda kalmaya özen göstermekte ve bu nedenle de, dar Britanya yollarında karşıdan gelen bir atlı ile karşılaştıklarında, onları sağlarında, gerektiğinde kılıçları ile kontrol edebilecekleri ve kendilerini daha iyi savunabilecekleri taraflarında tutmak isterlermiş. Aynı şekilde sağ elini kullanan şövalyelerin büyük kılıçları vücutlarının solunda duracağından, atlarına binerken yine onun solundan binmeleri daha rahat olmakta, yola arkalarını vermeden ata binmeleri de mümkün olabilmektedir.

Ancak İngiliz’lerin bu tercihi atlı arabalar zamanı gelince bir başka kurala yerini emanet edecekti.

Dörtlü ve altılı atların çektiği yolcu arabaları bu yollarda karşılaştıkları zaman birbirlerine dolaşmadan  ve atları biribirine sataşmadan geçiş yapabilmeleri de, yine Britanyalılar ile kıta Avrupalıları birbirlerinden ayıran bir başka kural sayesinde mümkün olabilmekteydi. Şövalye alışkanlıkları ile, karşısındaki arabanın, atlar çatışmadan solundan geçebilmek için, en iyi ve lider atın, sağ öne bağlanması ile Britanya bu problemi çözerken, Avrupalılar en iyi atlarını sol öne bağlayarak bu kuralı yerelleştiriyorlardı.

Ve bugüne kadar dünya insanlarını %35 ile %65 olarak bir güzel ikiye bölen “trafik yönü”,  kılıcını rahat sallama keyfiyetinin peşindeki şövalyelerden bugüne değiştirilemez bir şekilde yerleşip kalıyor.

Bu kural farklılığını ister savaşçı veya şövalye tedbiri, ister at yetiştirme ve arabalara lider atları yerleştirme ekolü veya ister Napolyonun solak olması nedeniyle Fransız kurallarındaki ayrışma ile açıklayın, sonuç sivil hayatın değiştiremediği bir askeri kural olmaya devam edecektir.

Bu kurallar, hiç kuşkusuz ki, trafik kuralları haline gelmeye başladığı günden sonra, insanları daha rahat savaşabilecekleri bir ortam sağlayıcılığı rolünden sıyrılmış, aksine onları çatışmasız hareket ettirmeye odaklanmıştır.

Belki sadece bu nedenle, trafikte ne zaman sinirlensem ki, çoğumuz en büyük sinir sınavlarını trafikte iken deneyimliyor, aklıma bu kuralların temeli geliyor. Yüzyıllardır bir adım ileriye gidememiş, kibir, bencillik, üstünlük ve uyanıklık yine bugün de trafikte kılıcını çekmiş geziyor.  Kural ihlalleri kesinlikle aynı zorba,bencil ve ilkel kökten besleniyorlar.

İnsanları bir arada ve uyumlu bir şekilde yaşatabilmenin en küçük örneği ise eğer trafik kuralları, senin gibi olan ve olamayanı da gelişmişlik açısından kolaylıkla ayırt edebileceğin tek yer karayolları olabilmektedir. Ötekine ve onun haklarına olan saygı trafik kurallarının içerisine yedirilmiştir ve her küçük detayı bir çatışmayı,  bir problemi, bir güvensizliği, bir emniyeti ve herşeyden önce yaşamı gözeterek şekillenmiştir. Karayolları üzerinde dolaşan ve o ortamın kullanıcısı olan hemen her insan ve aracın güvenli birlikteliğini sağlayacak bir “toplumsal mutabakattır” trafik kuralları. İster sağdan , ister soldan aksın.

Bu kurallar olmadan araç kullanabilmenin imkansız olduğu veya olacağı kabulünden yola çıkarak ve trafik kurallarını ortak yaşayabilmenin en temel ve basit örneği olarak “metafor”laştırınca, onun üzerindeki tüm üst kural ve yasalar da kendiliğinden netleşecektir. Yüzyıllar öncesinde “nasıl daha rahat savaşırım ?” dan yola çıkan kurallar, eğer bugün “ nasıl çatışmadan yaşayabilirim ?” lere dönüşmüşse, ülkelerin kuralları ve kanunları da en “barbar”ları bile bu “mutabakata” mecbur tutmaktadır. Trafik kuralları, farklı farklı araçları, motor güçlerini, hızları, öncelikleri, düzen altında tutmaktadır ve “akış” ın tek ve tartışılmaz kuralı herkesin bu sivilleşmiş kurallara uymasıdır.

İnsanları bir arada uyum ve düzen içerisinde yaşatan şey, aracını keyfi sürenin daha güçlü olması değil, karşısındakinin hak ve hürriyetleri ile, kurallara göstereceği saygı olmaktadır. Bu kuralları silahının zoruyla veya kaba kuvvetiyle dönüştürmeyi, yönetmeyi her deneyen her seferinde aynı yerde mahkum olmaktadır/olacaktır.

Fransız ihtilainden günümüze, insanlık, sadece üç temel sütun üzerinde yükselebilmektedir, ve bu sütunların her hangi bir tanesini eksikliği düzeni kaosa dönüştürmekte ve çürümeyi başlatmaktadır. Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik … İnsanlığın, tadını aldığı ve önemini çok iyi öğrendiği için asla artık vazgeçemeyeceği, Kardeşçe, Eşit ve Özgür bir yaşam tercihi, barış ve huzurun sadece bugün değil, gelecekte de güvencesi olmaktadır.

İşte bu nedenle, yolun ne tarafından gittiğinizden çok, nasıl gittiğiniz önemlidir. Çünkü her zaman yolun diğer tarafında ve haklarına saygı göstermeniz gerekenler olacaktır. Yaşamın tüm kuralları da bunun içindir ve orman kanunlarından daha gelişmiştir.

Savaş ile başlayan ve devam eden tek kuralın, sadece bir-iki önemsiz trafik kuralı olması dileğiyle…