Bandonun tehlikeli sesi...

Çocukluğumun Ankara görüntüleri arasında hafızamın derinliklerinde kendisini itina ile saklamış öyle bir görüntü vardır ki, bugün bile bir bando sesi duysam, gözlerimin önüne gelir.

download-1.jpg

İlkokul yaşlarımda, Çankaya Köşkünün önünde saatin 17:30 olmasını beklediğimiz Pazar akşamlarına aittir bu görüntüler. Zamanı geldiğinde önce uzaktan sesi gelirdi bandonun. Muhafız Alayı kapısından yavaşça çıkarak, sesi bize yaklaştıkça yükselip artarak, tüm çocuk duygularına aynı anda hitap ederek ve beni peşlerinden mutluluk içinde koşturarak geçerdi önümüzden.

Rutinleri olan bayrak merasimi için  Çankaya Köşkünün kapısından girerler ve İstiklal Marşı ile şöleni tamamlarlardı. Oradan ayrılırken, “haftaya tekrar oraya getirilmenin” sözünü almak için babamın ceketinin eteğine asılışım gözümün önünden hiç gitmez.

Konumuzun “bando” ile ilişkisi sadece isminden geliyor. Bugün artık ne Çankaya köşkü var, ne Muhafız Alayı Bandosu, bir hafta sonrası için babasından söz almaya çalışan çocuklar bile pek kalmadı.  Ama dedim ya, “bando” denince, bir yerlerden koşup geliyor bu görüntü.

Bandoyu bağlayacağım konu tam bize göre, eskilerde değil günümüzde geçiyor. “Bando arabası etkisi” olarak bilinen etki (İng. “Bandwagon Effect”). Tabi biz bu etkiyi kendi bildiğimiz ismi ile yaşıyoruz ve çok da seviyoruz… Sürü Psikolojisi.

Getty_bandwagon-686767413-58536ac35f9b586e02a8b521.jpg

Yazının devamında halk dilimizdeki karşılığını özellikle kullanmamaya çalışacağım, zira zaten en büyük isyanım bir “sürü” halinde yaşamaya ilişkin, yaygın ve kanıksanmış kabule karşı. Sürünün psikolojisini, bando arabası etkisine çevirince, sürünün davranışı daha kolay anlaşılıyor. Ayrıca, sürünün dışında düşünebilmeyi ve davranabilmeyi de daha değerli kılıyor. Çünkü, sürünün dışında kalsan da bir “koyun” olma zorluğunu ve gerçeğini değiştiremiyorsun. Nasıl bir teslimiyetçi, tutsak, kaderci ve boş vermiş bir kültür içerisinden geldiğimizi anlamak için, “sürünün dışında kalanı kurt kapar” atasözünü anlamaya çalışmak yeterlidir.

1-2-7D2-25-ExplorePAHistory-a0h3h1-a_349.jpg

Bu “bando arabası” terimi, 1848 senesinde, Dan Rice isimli bir palyaçonun, politik gösterilere katılmak için kullandığı bando arabasından türemiş. Bando arabasına katılmak, “güruha” katılmak şekline dönüşmüş.

En basit şekli ile Bando Arabası Etkisi, bireyin ekonomik, sosyal ve politik olaylar karşısındaki tercihlerinin açıklanması için kullanılan bir modelleme. Bireyin bakış açısı, davranışı, görüşü nasıl şekilleniyor ? sorusunun cevabını ararken, sosyal bilimcilerin en kolayına giden açıklama. Sürüdür sürü….

Bando arabasının peşine takılmanın en önemli tarafı, etkisinin peşinden gidenlerin sayısı arttıkça kolaylaşıyor olması. Bando arabasına ilk binen veya peşine takılan zorlanırken, beş, on, yüz veya bininci kişiler ona giderek daha kolay takılabiliyorlar. Yani aslında sürü oluştuktan sonra takılmalar sıradanlaşıyor.

O zaman bando arabası nasıl oluyor da ilk beş-on kişiyi peşine takabiliyor, sürü oluşmadan önce?

images.png

Cevap, çıkarttığı gürültüde… Birileri düşünmeden peşine takılsın ve tercihleri senin tarafından yönetilebilir hale gelsin istiyorsan, çok gürültü çıkartmalısın. Çıkarttığın gürültü seni veya yaratmak istediğin etkiyi baskın kılabilmek için vaz geçilmez. Toplumsal olaylar, gürültü çıkaran ama az sayıda olan grupların, çok sayıda ama sessiz olan kalabalıkları nasıl bastırabildiğinin örnekleri ile doludur.

Bando arabası etkili olmak için hem kalabalık olacak ve hem de çok ses çıkartacak.

Peki, bir insan (birey) hangi koşul ve ruh halinde kendi değer ve düşüncelerinin tersine bir tercihi yapabilir? Tek başına iken, kendi gerçek ve bilgisinden yola çıkarak yaptığı tercihlerin yerini, kalabalıkların düşünmeden veya istemeden yaptığı tercihler alıyorsa, temel bir kırılganlık öne çıkmış oluyor. Kendi bilgi ve değerlerine olan inançsızlık ve güvensizlik. "Yanılıyor olabilirim" düşüncesi, damarlarda bir zehir gibi dolaşmaya başladığı zaman, bando peşine takılmanın  yolu açılıyor. Çünkü o yolda, “pişman olma korkusu” da beklediği pusudan çıkıp işi kolaylaştırıyor.

Tek başına kalma ve pişmanlık korkusu, grubun yaptığını düşünmeksizin ona katılmanın en temel nedenidir. Bando arabasının etkisinin devamı bu korkuya bağlıdır. Bu nedenle toplulukları sürü gibi yönetmek isteyenler tarafından “korku” özellikle kullanılır. Gelecek, ölüm, ahiret, yalnızlık, en çok kullanılanlarıdır.

Üstelik, kolektif korku sürü içgüdüsünü uyarır ve sürünün dışında olanlara karşı da şiddet üretme eğilimindedir.

Toplum içerisinde yaşayan bir bireyin, her zaman doğrunun uygulanmayacağını haklı görebilmesinin hiç bir hafifletici yanı olamaz. Toplumun yap dediği, kalabalıkların söylediği şeyleri yaparak nelerden vaz geçiliyor olduğunu bilinmeli ve düşünmelidir.

İçinde bulunulan toplumun çoğunluğunun kabul ettiği değerlerin, her zaman doğru olması gerekmediği gibi, sürüye uymak da kolektif toplumlarda vazgeçilmez bir gereklilik olmamalıdır.

Bunu daha kolay anlatabilmek için, “ne yazık ki” güncel dışından örnekleme yapmak zorundayım. Sürü tarafından zamanında olağan karşılanmış ve kabullenilmiş toplumsal infiallerden örnekler kullanacağım. Ancak  bunlardan yola çıkarak güncel örneklere kavuşabilmeyi ve benim endişe ile izlediğim, kendimi sürü dışında tuttuğum çılgınlıklar ile buluşabilmeyi okuyanlara bırakıyorum.

2_1_transatlantic_route.jpg

Zamanında köle ticaretinin yasal olması ve doğal karşılanması, soykırım veya ayrımcılığın da yasal olduğu dönemlerde çoğunluk tarafından geçerli kabul edilebilir ve bir “bando vagonu” oluşturabilir. İnsanlık tarihi, 200 yıl boyunca 10-15 milyon Afrikalıdan yaratılan ticaret zincirini, haksız ve adaletsiz bulmayı becerememiştir. Bu akıl tutulmasından kurtulabilmek için 20.yy’ı beklemek zorunda kalmıştır.

witch_burning.jpg

Ya da sürü, 15yy’da Fransa’nın güneyinde, Almanya’da, İsviçre ve İtalya’da görüldüğü gibi, Avrupa köylülerinin en çok güçlendiği dönemde, devletin ve soyluların giderek artan saldırgan tutumu karşısında köylülerin direncini büyük ölçüde kıracak olan ve “karanlığın gücünü” geçerli ve tek hakim kılmak isteyen kilisenin peşinden “cadı avına” çıkabilir, üstelik de “cadı” diye bir şeyin olmadığını bile bile.

 

images-7.jpg

En çirkin  katliamlar ve gözyaşlarının tarihinde önemli bir yere sahip olan ve ABD tarihinin "kara lekesi", insanlık tarihinin gördüğü en gaddar nefret gruplarından biri olan Ku Klux Klan örneği, bir “bando vagonu” değil midir ?  Başta bir sosyal kulüp olarak kurulan ardından bir vahşet grubuna dönüşen acımasız bir gizli örgüt. Sadece sürü içinde toplu halde ve yüzler örtülü iken yapılabilecek şeyleri yapıyor olmak kadar insanlık dışı (yani hayvanca) başka bir şey olabilir mi?

Farklı örnekler ve çok farklı yanlışlar ile konu genişletilebilir, sürüsel veya kitlesel yanlışlara girilebilir ama “ideal” bakış açısı sürünün dışında durup, genel geçer  yargıları bir ölçü olarak kabul etmemeye dayanmaktadır. Bireysel olarak genel ve kabul edilmez yargıların ötesinde durabilmek insanlık onurunun vazgeçilmezidir.

Bugünden geçmişe bakıldığında, bu toplumsal infial durumunu yargılayabilmek nasıl mümkünse, günümüzün infiallerini de aynı şekilde görebilmeli ve ders çıkartmak için felaketleri ve büyük bedelleri beklememenin bir yolunu bulmalıyız.

Sürüye ve gürültüye takılmamayı başarmanın, insan yaşamı ile ilgili manipülasyonların etkisinin karşında durabilmenin bir tek yolu var. Daha ilk gürültü duyulduğu zaman ve ilk davul sesinde tepki gösterebilmek ve uzaklaşabilmek. Bu ilk refleks gösterilmediği zaman, o sürü bir yolunu bulacak ve seni de içine alacak. İstesen de istemesen de.

images-2.jpg

Sen istediğin kadar insancıl, barışçıl duygu ve değerler ile yaşa, insan yaşamı ve yücelmesi en büyük hayalin olsun, gürültü başladığında eğer kendin değerlerine olan sadakatin ve bilgine olan güvenin eksikse, peşlerine takılacaksın. Çünkü, “pişman olma korkusu” peşini bırakmayacak.

Sürü ile karşılaştığın zaman veya bir sürü davranışı gözlemlediğin zaman, tarihi çılgınlık ve toplumsal infiallerin dışında kalabilme şansının da olabileceğini hatırlamak en önemli can simidi olacaktır, suyun üzerinde kalmasını istediğin değerlerin adına.